Quantcast
Channel: Özgün – denizlihaber.com
Viewing all 548 articles
Browse latest View live

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-h

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-h

Bu hafta da siyah-beyaz ve renkli fotoğraf kareleriyle yıllar öncesine uzanıyoruz. Bu fotoğraflara bakarken, aramızdan ayrılan ve Denizli’ye emekleri geçen dostları da saygı ve özlemle anıyoruz.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-24
ZOR ŞARTLARDA MUAYENE
Denizli Rotary Kulübü Toplum Hizmetleri Projesi kapsamında Serinhisar’ın Kocapınar Mahallesi’nde bir çalışma gerçekleştirdi. Bu arada gönüllü hekimler de Kocapınar’a giderek ücretsiz muayene hizmeti verdi. O çalışmaya katılan kulak burun boğaz mütehassısı Dr. Yaman Karaoğlan muayene yaparken, merhum işadamı Osman Nuri Sözkesen de (solda) kendisini dikkatle izliyor.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-3
DEFİLE SONRASI
Şimdi yerinde yeller esen Vali Vefki Ertür Kız Meslek Lisesi’nin öğrencilerinden bir grup, eğitim-öğretim yılı biterken emeklerini bir defileyle sundu. Defile sonrası da anı olarak sakladıkları bu toplu fotoğrafın pozunu verdiler.

gecmis-zaman-olur-ki-yeni-haber-arasi

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-8

AVUKATLAR SOHBETTE
Denizli Barosu avukatları (soldan sağa) Ahmet Usul, Mehmet Ali Doğan, Burak Obay, baro görevlisi Durubey Yelpaze, Mehmet Altıntaş, Haluk Değirmenci ve Ahmet Atıcı, bir davette bir araya gelmiş sohbet ederken görünce, geçmiş zamanda kalan bu fotoğrafı çekmekte bize düştü.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-19
BAKIM GÖREVİ GÖKHAN BEY’E DÜŞTÜ
Denizli Belediyesi eski Fen İşleri Müdürü Gökhan Türköz, eşi Ümran Hanım ile birlikte katıldığı bir davette bebekleri uyuyunca bakım görevini üstlendi. Bebeği kucağına alan Gökhan Bey, onu daha sessiz bir ortama taşırken objektifimize yakalanmaktan kurtulamadı.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-15-06-2016-44

MİKROFON AHMET BEY’DE
Denizli sanayisinin temel taşı şirketlerin kurucularından işadamı Ahmet Nuri Erikoğlu (solda), Trafik Haftası ile ilgili bir etkinlikte Denizli Sanayi Odası eski Genel Sekreteri Can Başer, trafik polisi Gökhan Güntaş ile birlikte görülüyor. Konuklara seslenen Erikoğlu, birçok devlet adamının ziyaretinde eskort görevi yapan ekipte yer alan Gökhan Güntaş’a plaket verdi.


“MİSAFİRİME 3 GÜN KAL DİYEMEM”

$
0
0

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-h

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-h

Turizm yazılarımız biraz tavsadı.

Böyle olması kaçınılmazdı, yeni sezon turizm dönemi geldi ve her şey yazmayı gerektirmeyecek kadar açık. Öyle açık ki, son yıllarda hiç bu kadar otel, tur, tatil rezervasyonu reklamı hücumuna maruz kalmamıştık. Neredeyse %70’lere varan düzeyde kayıp oranları alışılmış haber metinleri olarak her gün medya havuzlarına düşüyor.

Turizm ile ilgili sivil ve devlet kurumlarından gelen haberler iç açıcı olmadığı gibi, kısa vadede bir gelişme umudu dahi kalmamış görünüyor. İç turizm konusundaki beklentiler hem ekonomik istikrarsızlık, hem de Ramazan döneminin gelip çatmasıyla rafa kalktı. Ramazan sonrası ise reel olarak sadece 1,5 aylık bir iç turizm dönemi kalıyor geriye. Kısmen uzatalım 2 ay olsun. Bu zaman zarfında neyi telafi edebilir turistik yatırımlar? Hangi açığı kapatabilir, hangi kapasitede hizmet edebilir?

Baksanıza, henüz 8-9 ay önce Suriye sınırında bir Rus uçağını düşüren Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayın yarattığı gerginlik ve psikolojik çatışmadan bir adım bile geri gidilmemişken, Rusya Devlet Başkanı Putin’e barış çubuğu uzatmak için mektup yazma ihtiyacı hissetti. Bu durum bile vahameti en üst düzeyde anlatmak için fazlasıyla yeterli.

***

Yerel ölçekte turizm hareketliliğinin genel panoramadan farkı yok. Antalya, Fethiye, Marmaris, Bodrum, Kuşadası gibi Deniz Kum Güneş(DKG) merkezleri kendi bahçesini dolduramamışken, Pamukkale gibi arka bahçelerine mi müşteri paslayacak? Ya da tur şirketleri bu çeşitliliği sunmak için az sayıdaki turiste ya olağanüstü imkanlar sunacak, ya da anormal fiyatlarla çok seçkin bir kesime tur organizasyonunu tercih edecek. Peki, müşteriyi nereden bulacak?

Bu konuda işin anahtarı sanırım DKG olarak kısalttığımız Deniz Güneş Kum turizminin çarpık haliyle uygulandığı Pamukkale, Kapadokya gibi daha çok Kültür Turizmi olanaklarına sahip yerlerde yapılacak politika değişikliklerinde saklı. Anadolu coğrafyasının bir bütün olarak düşünüldüğünde, asıl turizm potansiyelini Kültürel kimliğinde taşıdığını tespite gerek yok. 1980’li yıllardaki Antalya merkez olmak üzere başlayan DKG turizmine yönelik değişim sonuçları on yıl öncesinden beri ağır ağır ortaya çıkmaktaydı, son yıl bu durumu tetikledi. 30 yıl öncesine kadar kültür turizmini denize kıyısı olan merkezlerde dahi başarıyla uygulayan Türkiye’nin neden bu hallere düştüğünü başta Bakanlık olmak üzere, onun dümen suyundan ayrılmayan turizm çatı örgütleri kendilerine yeniden yeniden sormalı.

***

Biz bu konuda, yaklaşık bir yıldır devam eden okuma, gezi, gözlem ve görüşmelerimizin sağladığı birikime dayanarak bir-iki bölüme yayılacak Turizm Yazıları Sonuç Bölümü hazırlıyoruz. Özellikle kültür turizminin hak ettiği öneme vurgu yapacağız. Doğa turizmi ve alternatif olanakları bu değerlendirme içinde ele alacağız ve derli toplu bir yerel turizm politikası planlaması için hipotez oluşturacağız. Konuya ilişkin yerel yönetimlerin rolü, önemi ve sorumluluğunu tartışacağız. Stratejik öneme sahip yatırım ve girişimlerin –örneğin Karahayıt termal sağlık merkezi gibi- devlet eliyle veya ilişkili kurumlar aracılığıyla yapılması ve yürütülmesinin gerekliliğini savunacağız. PAÜ’nün, Rektörünün ağzıyla “yapacağız-edeceğiz” türünde hamasetinden öte gitmeyen rolünün gerçekte ne kadar önemli olduğu veya olması gerektiğini hatırlatacağız. Tüm bunları birkaç hafa içinde yayınlayacağız.

***

Derken, aşağıda bu konuya farklı bağlamlarıyla değinen bir sohbet yayınlıyoruz. Denizli’de butik otel işletmeciliğinin öncüsü mü bilmem ama en nezih ve kültür turizmine en çok yakışan bir yatırımın işletmecisi ve müdürü ile yaptık bu sohbeti. Bir- iki ay önce, bir öğle yemeği saatinde, otelin yemek salonu sessizliğinde keyifli bir sohbetti. Konuk olduğumuz mekan sahipleri, Şiir Otel kurucusu emekli edebiyat öğretmeni Esat Bozbıyık ve otelin ilk günden beri müdürlüğünü yapan Tayfun Dindar’dı.

Denizli ve çevresi turizm politikalarının orta vadede yaşadığı değişim sürecini, kent için yerleşme dokusunu konuştuk. Mimarisinden kültürüne, oradan müzesine ve kent belleğine uzandık. “Nerede o eski Denizli” mealinden olmadı ama, neredeyse oluyordu.

Esat Hoca konuştu daha çok. Denizli kent içi turizm konusunda ben dahil herkesi eleştiri sırasına dizdi. Gerçi kendisi “Benim dışarıdan misafirim gelse, 3 gün kalın diyemem, Pamukkale’ye gönderirim” demek zorunda kaldı ama o yine de kent içi turizm için hala bir şeylerin yapılabileceğine inandığını vurgulayıp neler yapılabileceğinin örneklerini sıraladı.

***

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-3

İKİ BACAKLI TURİZM

Sohbetimiz karşılıklı görüşlerin açıklanması şeklindeydi, ben fazladan soru sorma hakkımı kullandım zaman zaman.

Y.Tok: Denizli’nin model alabileceği yer Kapadokya, Eskişehir başka bir boyut. Pratik tarih veya kültürün başka alanlarla mesela şarap kültürü veya inanç kültürü ile eklemlenmesi nasıl olabilir?

E.Bozbıyık: Kapadokya deyip işin içine Pamukkale’yi soktuğunuzda Kapadokya önce gelir. Denizli’de 70’li yıllardaki turizm şu halinden daha ilerdeydi, şu anda daha gerideyiz. Sebebi şu, Denizli Turizmi dendiğinde sadece Pamukkale akla geliyor. Denizli kent merkezini kapsayan turizm hiç düşünülmüyor.  Tüm konuşulanlarda, yazılıp çizilenlerde senin yazıların da dahil, Turizm İl Müdürü’nün konuşmasında Denizli turizm dendiğinde Pamukkale akla geliyor. Şimdi Denizli’ye 1 milyon, 2 milyon turist geldi deniliyor. Bu iki milyon turistin 2 bini inan Denizli merkeze gelmiyor.  Ya da beş bini, 10 bini diyelim önemli değil. Denizli kent merkezine hiç katkıları yok. Bence Denizli turizminde temel yanlışımızdan dönmemiz lazım. Valiliğin de, yazar- çizerlerin de, Turizm İl Müdürlüğü’nün de! Denizli turizmini ikiye ayırmak lazım: Bir, Pamukkale turizmi, iki, kent merkezi turizmi. Hep böyle değerlendirmek lazım. Böyle değerlendirilmediği için 1975 turizminden daha gerideyiz. Biz gölgede kalmışız, kent merkezi Pamukkale’nin gölgesinde kalmış. Denizli turizmini iki bacaklı değerlendirmemiz lazım. Bacağından biri topal kalmış, ağırlık sadece öbür tarafta, o da zayıflıyor tek kaldığı için.

MİSAFİRİME 3 GÜN KAL DİYEMEM

Ben kendi adıma kent merkezi turizmi meselesindeki zorlamanın yararı olup olmadığına başka türden bakıyorum. O nedenle beni dışta bırakalım istersen. Ama sen kente nasıl sokacaksın getirdiğin turisti? Kentte ona ne göstereceksin? Hangi kültürü pazarlayacaksın?

O ayrı tabi. Benim dışardan misafirim gelse, 3 gün kalın diyemem. Otel sahibi olmasam diyemem. Pamukkale’de kalın derim. Pamukale’deki otelden yer ayırtırım onlara. Çünkü Denizli’de gezilecek ne bir sokak var, ne bir cami var, ne bir kilise var, ne bir çarşı var. Hiç bir şey yok Denizli’de. Ama 75 yılında varmış, vardı. Bir Atalar mahallesi vardı, Kaleiçi vardı, Demirciler çarşısı, Bakırcılar çarşısı vardı. Kültür mirasıydı, insanlar oralardan zevk alıyorlardı. Şimdi bunlar olmadığı için Denizli’ye gelen insanların gezebileceği, bir gün bile vakit geçirebileceği hiçbir yer yok. Denizli’ye gelen misafire Çamlık Forumu mu gezdireceksin, onlara her yerde Forum var! Yok öyle bir şey. O nedenle Pamukkale’ye gidiyorlar. Kent Merkezi gölgede kalmış.

Benim yazılarımda Denizli içinin çok fazla dikkate alınmama sebeplerinden biri bu. Senin dediğin gibi 1970’lerin mimarisinden ya da kalıntılarından eser kalmamış. Denizli’ye yerli turisti getirdiğin zaman gösterebileceğin bir müze bile yok. Kaleiçi diyorlar Kaleiçi’ndeki düzenleme bana kalırsa turizm için berbat halde.

Son nokta. Bir mahalle yok, sokak yok, bir ev yok.

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-4

LAODİKEİA RAYLI PROJESİ NE OLDU?

Mimarisi yok dedik zaten. İyice kenti tüketmişken yerine konulabilecek nedir, müze gibi bir şeydir. Onu da elimizde kalan son mimari örneklerden taş atölyeleri yıkarak yerine yapmaya çalıştık.

Onu da beceriyorduk nerdeyse. Kız Meslek Lisesi(KML)’ni yıktık. Oysa KML mükemmel bir turistik merkez olurdu. Küçük küçük dükkanlar, orta avlusunda çay, kafe ikram edilecek mekanlar yapılırdı. Erkek Meslek Lisesi(EML)’ni yıktık. Oraya yarı cam yarı mermer binayı yaptık. Valiliği ziyan ettik. KML, EML ve eski öğretmen evinin olduğu yerde o bölgede bir turizm kompleksi, turizm mahallesi oluşturulabilirdi. Gittiğimiz şehirlerde yurt dışında hep görüyorum. Eski mahalleye götürüyorlar. Prag’a götürüyor. Prag’da avuç içi kadar bir yer. Turistlerin gezdiği yer orası. Öyle bir yer oluşturulabilirdi orada. Yıkılanların yerine yenileri konulabilir mi? Ama gittikçe zayıflıyor o ihtimal. Kent yöneticilerinin bunda çok fazla vebali var. O bölgede mükemmel bir turizm alanı oluşturulabilirdi. Eskişehir’de camiyi genişletip külliye yapmışlar. Çeşmesini, dershanesini yapmış, orada bir külliye oluşturmuş. Bizim yeni Cami’nin olduğu yerde öyle bir mekan oluşturabilirdi.

Bir proje vardı. Turist otobüsleri Laodikya kentine geliyor. Oradan nostaljik trene biniyorlar Denizli garına geliyorlar, eski itfaiye binasının olduğu yere kadar tren rayları döşeniyor, oraya kadar geliyor insanlar, orada müze yapılıyor, Valilik binasından Çınar’a kadar olan yolu trafiğe kapattılar turistler gelsinler gezsinler diye. Böyle bir ön çalışma yapıldı kaldı.

KENTLERİN MARKASI OLUR, BİZİMKİ NE?

Bunun gerçekleşmesi için yerel yönetimlerin buna odaklanması gerekiyor, çünkü özel idareler kalktı. Bırakalım onu, Pamukkale gibi bir yerde, termalin merkezi sayılan bir yerde adamlar ellerinde 60 milyon bütçesi var, projesi askıdan inmiş, 26 dönüm arsası hazır, yine de ortada hiçbir şey yok. Pamukkale termal sağlık merkezi için 2013 yılında şimdiki PAÜ Rektörü çıktı, İnşallah önümüzdeki eğitim öğretim yılı başlamadan, temeli atacağız" dedi. Aradan 3 yıl geçti, bu yılın başlarında verdiği demeçte Buradaki hastanemiz pek ya­kında ihaleye çıkacak” diyor. Üç yıl önce temeli atılacakken, şimdi ihaleye geri dönülüyor. Ama hala, Karahayıt termal hastanesini çok istemelerine rağmen hiçbir turizmci çıkıp, “sen dalga mı geçiyorsun kardeşim, niye bizi kandırıyorsun” demiyor. Oysa örtük biçimde şikayetlerini hep duyuyoruz. Bu soruyu sorduğumuz turizm derneği temsilcilerinin en iyi açık tepkisi ise, ‘bu sorunun muhatabı biz değiliz’ oluyor. Hoş, zaten ne diyebilir ki? “Turisti gidinceye kadar sevmeye” odaklanmış bir İl Turizm Müdürlüğü politikasından sonra hal böyle bir durumdayken senin dediğin proje, epey uçuk bir proje olarak kalıyor.

Kentlerin markaları olur. Denizli bir marka, leblebi bir marka, havlu dokumacılığı bir marka, bu markaları unutturuyorlar. Bizimki ne? Benim İstanbul’dan dostlarım geliyor, geldiğinde kebap yemek ister. Şu anda kebapçı dükkanları üçer-beşer kişiyi ağırlayabilecek kapasitede. Bir tur otobüsü geldiğinde hiç birisi yer bulamaz. Et Halinde bir kebapçı mekanı oluşturulamaz mı? Orada ya da bir başka yerde kebapçılar bir yere toplansa? Fethiye’de balıkçı hali var bizim et hali gibi, balıkçıları avlunun ortasında toplamış etrafında dükkanlar var. Ama dükkanlar yan yana olduğu için 20 si bir dükkanda duruyor, 10’u bir dükkanda 10’u diğerinde olabiliyor. Aynı mekan, çünkü aynı avlunun içindeler. Alışveriş merkezlerindeki lokantalarda olduğu gibi. Böyle bir kebapçı hali oluşturulsa rahat satılır. Bir tur otobüsü o kebapçı halini uğrar ve kebap yerler. Eskişehir’e gidip, bir Çi Börek yemeden dönen yoktur. Tokken bile yemek için gidiliyor.

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-2

EN BAŞTAKİNDE TURİZM KÜLTÜR BİLİNCİ YOK

Çoğunlukla çok kötü yapmalarına rağmen yine de Çi börek yiyorsun. Başıma çok geldi!

Bize gelen her turist, Pamukkale’ye gelen bile o zaman Denizli’ye uğrar. Kent merkezindeki turizmi canlandırmanın yollarından biri bu! Bu çok zor değil, yer de var aslında.  Kaleiçi çok yozlaşmış Çin malları ıvır zıvırla. Kaleiçi’nde turistleri gezdirmenin bir olağanı yok. Yüz güldürmez. Bakırcılar çarşısı diye bir şey kalmamış artık. Demirciler çarşısı perişan. Çarşı kokuyor, resmen sidik kokuyor.  Oysa buraları canlandırılabilir. O dükkanlar gerçekten işi iyi yapacak ehil kişilere kiraya verilebilir. Belediye düzeltebilir ama önce zihniyet lazım. Bu konuyu Belediye Başkanı ile konuştum. ‘Yer mi var, bakırcı mı kaldı, kim gelecek’ diyor. Bir sene kira almayacağım de, Antep’ten bakırcı çırağını gönderip dükkan açtırır orada. Başkan yardımcısı da inanmıyor olacağına. En baştaki yöneticide turizm kültür bilinci böyle.

Taş Atölyelerle ilgili süreci biliyorsunuz. 2010’daki kararı 2013’te yıkmak için bozdular. Ocak ayında bu yıl aynı koruma kurulu, mahkeme kararına uygun olarak yeniden koruma altına aldı. Atölyeleri içeren müze projesi yapsın diye Zorlu grubu taahhüt vermişti. Kültür Bakanlığı sponsor olarak protokol imzalayan Zorlu’ya yazı yazmış, “Taş atölyeleri de içeren bir müze projesi hazırlayın” diye. Şimdi mecburen o karar uygulanacak. Genel olarak baktığında olumlu bir karar. Kent içi turizm mutlaka bir kültür turizmi olmak zorundaysa, o halde senin saydığın unsurlar dışında en önemli adım müze ile atılabilir. Şimdiki gelişme de bu anlamda iyi bir başlangıç sayılmalı.

Bunu bile beklemiyorduk doğrusu. O atölyelerin kent belleği değeri bile korunması için yeter artar. Keşke Kız Meslek Lisesi de hala korunuyor olsaydı! Her şey bir yana bir öğretmen olarak içim yanıyor doğrusu.

denizli-turizm-siir-otel-esat-bozbiyik-1

CAMİLERİMİZ KÜLTÜR TURİZMİ İÇİN DEĞERLİ

Kültür turizmi demişken, Denizli’de, Kapadokya ve Eskişehir’in bütünsel olarak örnek oluşturduğu, resmi olarak sürdürülen deniz-kum-güneş politikalarının alternatifi olabilecek ve bugünkü sistem krizinin aşılmasında da önemli rol oynayacak bir turizm anlayışı sonuç verebilir: Kültür ve doğa turizmi! Çünkü 70’lerde, 60’larda Türkiye turizmi buydu zaten, kaldı ki halen Türkiye’nin rolü bu olmalı. Bu civarda onca antik kent, onca tapınak, onca tarih öncesi yerleşme, höyükler filan olağan üstü bir zenginlik oluşturuyorken; yanında termal ve travertenin başını çektiği doğal turizm zenginlikleri ham haliyle bekliyorken bunca turizm politikasızlığını anlamak akıl sınırlarını zorluyor bazen. Ya da biraz amiyane olsa da, görmemiş babanın çocuğuna verebileceği zarar meselesi gibi bir sonuç ortaya çıkıyor demek mümkün!

Nizamettin Şen, Antalya’da turizmin duayenlerinden bir acenteci. İngiltere’de yayınlanan bir tarih dergisinde eski camilerdeki çini işlemelerini konu etmiş. O dergiyi okuyor Şen, Antalya Turizm Vakfı’nın Başkanı. Denizli’ye geldi bir ara. Dergiyi gösterdi. İngiltere’de yayınlanan bir dergide, benim ismini yeni duyduğum, Acıpayam’da  bir cami var. İçerisinde çivit boya ile yapılmış mükemmel renkler oluşmuş, ahşap yapı. Onları incelemiş, dergi de yer vermiş. Bunu biz burada bilmiyoruz diye utancımdan bir şey diyemedim.  Şen’de aynı güzergahı dolaştı gitti.

Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Yılmaztürk, kışın buraya geldi eşiyle birlikte, bir akşam oturduk. Adam Meğer yıllardır Denizli’nin ahşap camilerini araştırıyormuş. Çal’da Boğaziçi’nde Çakırlar’da, Ortaköy’de, Kabalar’da, Kızılcabölük’te, Tabae’de tüm camileri gezip belgelemiş, bunların hepsinin seceresini çıkarmış. Hala soruyordu nerelere gidebilirim diye. Sanırım kaynak kitaba dönüştürecek bunları. Bir İngiliz benzer bir kaynaktan niye yararlanmasın. Bu mümkün.

Kültür turizminden bahsettik, bu konuya ilgi duyanlar için bu bir rota olabilir işte. Gördüğün gibi konuştukça nice kültürel alternatif turizm unsurları çıkıyor ortaya.

***

Bu sohbet aslında oldukça uzun. Devamı var yani. Ama yukarıya çözümlediğimiz bölüm, görüşen tarafların konuya nasıl baktıkları, ne gibi çözüm olanakları olduğu ve neler yapılabileceği konusunda görüşlerini özetliyor. Sanırım tekrara düşen şeyleri yazmanın anlamı yok.

Ama benim açımdan burada çıkan asıl sonuç şu: Denizli turizminin sonuç bölümünü yazarken nelere yer vermeliyiz, nasıl bir önerme oluşturmalıyız, eleştirilerimizi tamamlayacak unsurlar neler olmalı? Bu konuda çizdiğimiz çerçeveyi yeniden gözden geçirmeli ve eksikleri en aza indirmeliyiz. Böylece, yaklaşık bir yıla yayılan turizm yazıları dizisinin hakkını vermiş olabileceğiz.

Bozdağ’ın batısına bir yürüyüş…

$
0
0

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-h

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-h

Uzaklardan şöyle bir bakıp geçilen kuru kayalar kütlesi değildir dağlar,
Önünde durup yüksekliğine hayranlıkla bakılan yerlerde!
Dağlar; candır, Canandır…
Dağların gözü, sözü,  kuşu, kurdu, ağacı, çiçeği, böceği vardır
Ve tabii ki yüreği de !
Dağları görmek, yaşamak, hissetmek ve anlamak gerekir…

Adını kır görünüşünden almış olmalı “Bozdağ”. Bu isimle anılan çok dağ olduğu için zaman zaman önüne ait oldukları bölge, il veya ilçe isimleri getirilerek birbirinden ayrılan bu dağlar ait oldukları yörelere ayrı bir hava, ayrı bir değer ve ayrı bir güzellik katarlar.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-giris-bolumu-icin-1

Denizli/Bozdağ da aynen böylesi bir yerdir. Adaşlarından önüne getirilen yerleşim alanları adıyla ayrılan bu dağ, Tavsa Bozdağ, Nikfer Bozdağ, Balkıca Bozdağ, Acıpayam Bozdağ gibi takılarla anlatılmaya çalışılır. Aslında tüm bu yerleşim alanları dağın eteklerine tutunan yerlerdir. Dolayısıyla her biri dağı kendine ait görürler. Kültürlerinde de mutlaka dağın etkisi ve katkısı da vardır elbette.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-giris-bolumu-icin-2

Güneyi, kuzeyi, doğusu ve batısı ile ayrı güzellikleri barındıran Bozdağ orada bir yerdedir. Akdeniz iklimi ile karasal iklimin arasında bir set gibi durur. Kışın her daim karlı hali,  yazın ise kırçıllı görüntüsüyle ala karlı gibi izlenim verir uzaktan. Oysa kar uzun süre kalamaz bu dağda. Komşusu Sandıras ve Çameli tarafındaki gölgeli dağlarda ise daha uzun süre saklı kaldığı halde.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-giris-bolumu-icin-3

Bozdağ’ın bilinen özellikleri yanında pek fazla bilinmeyen bir kaç özelliği daha vardır. Zirvelerindeki kar çukurları ve yaylaklar olması, içecek suyun olmaması, bin bir türlü denecek kadar çok çiçekli bitkiyi barındırması ve en önemlisi ise Toros Sediri-Lübnan Sediri (Cedrus Libani) ağaçlarının Anadolu coğrafyasındaki en son doğal yayılış alanının burası olmasıdır.  Öyle ki bu ağaçlara Bozdağ’ın en batısında Kozlar Köyü sınırlarında gördükten sonra Akdeniz’in karşısına Lübnan’da rastlanmaktadır. Literatürde Lübnan Sediri olarak adlandırılması tesadüfi de değildir aslında. Lübnan’ın bayrağında bu ağacın resmi bulunmaktadır. (Şimdilerde Lübnan bu ağacı yok olmaktan kurtarmak adına özel yöntemlerle üretip yaşatmaya çalışmaktadır)

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-sedir-ici-2

Bu özelliklerinin yanında kültürel anlamda da farklılıkları bünyesinde barındıran dağ ve çevresinin değerlerini bir başka yazıya konu etmek üzere Bozdağ’ın batısına yaptığımız yolculuktan-yürüyüşten anlar-anılardır paylaşacaklarım.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-1

Dağlara yalnız gitmemek gerekir. Yalnızları sevmez dağlar. Belki güzellikleri daha fazla insan görsün tanısın bilsin korusun diye belki de kendi gücünü göstermek istemesindendir bilinmez.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-ardic-agaclari-ici-2

Bozdağ’ın batısına yürüyüşümüz için Balkıca Köyü’nü başlangıç noktası kabul ederek yolculuğa başlamak istedik. Öyle olunca da rehberimizi buradan bulduk. Mehmet Ali Ötken hem bu bölge hakkında bizi bilgilendirecekti hem de patikaları iyi bildiği için rotada ilerlememize yardımcı olacaktı.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-6

Sabah erken saatlerde Denizli merkezinden başlayan yolculuğumuza Tavas-Nikfer-Bahçeköy-Yorga yerleşimlerini geçip Balkıca da kahvaltı molasıyla ara verdik.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-5

Bundan sonrası dağa doğru bir çıkış ve sonrasında patikalardan yürüyüş şeklinde olacağı için ortama alışmamız gerekiyordu. Balkıca köyünü arkamızda bırakıp bin küsur rakımlı orman yolundan ilerleyerek Sedirlerin gölgesinde yürümeye başladığımızda başka bir dünyada gibiydik.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-cicekler-bolumu

Yaşları hakkında farklı görüşlerin olduğu kireç taşı kayalar üzerinde yaşam bulan Sedirler ve onların arkadaşlığını yapan diğer yöre bitkileri çiçeklenmekle yeşermek arasında gidip geliyorlardı.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-mka-6240

Grup arkadaşlarımızı bilgilendirip rota hakkında zorunlu açıklamaları yaptıktan sonra sarnıç bölgesine doğru yürümeye başlıyoruz.  Bölgede yakın zamanda yapılan kesim işleri dolaysıyla etraf kesik ağaçlar, dallar ve kabuklarla doluydu.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yukseklerden-gorulen-yerler-2

Yukarıya doğru ilerledikçe bu rakıma alışık olmayan ilk kez gruba katılan arkadaşlarımız zorlanmaya alışık olanlarda ortamın heyecanıyla alıp başını gitmeye çalışıyorlardı.

denizli-grandberk-yazi-arasi-yeni-reklam

İlk molamızı verdiğimiz Sarnıç bölgesinde duruma el koyup tekrar yürüyüş sistemimizi ve uyulması gereken kuralları anımsatarak patikaya girip orman sınırının üstlerine Bozdağ’ın batı zirvelerine yürümeye devam ediyorduk.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-zirveye-dogru-zirveden-2

Tepelere doğru yükseldikçe görüntü farklılaşıyordu. Aşağı kotlarda kalan Sedir ormanları ufukta gözükmeye başlayan Barza Ovası ve uzak planda sisler içindeki Karcı Dağı ile Babadağ ve Honaz Dağı ise selam vermeye çalışır gibiydiler.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-12

Patika üzerindeki bir kaya kütlesi yeni mola noktamız oluyor ve orada dinleniyor, yüksek irtifaya uyum sağlamaya çalışıyor ve fotoğraflar çekip çevreyi izliyoruz. “Terimiz soğumasın!” uyarısıyla yükselerek yürümeye devam ediyor ve Bozdağ’ın kırçıllı tepelerine tırmanışımızı sürdürüyoruz. Yakın görünen her yükseltiye ulaşınca yeni tepeler, yeni güzellikler ve doğal olarak zorlu alanlarla karşılaşıyoruz.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-13

Bozdağ’ın bu ağaçsız noktalarındaki çiçekler kelimenin tam anlamıyla bizleri mest ediyor. Mantarlar, kayaların kovuklarından çıkan bitkiler, yabana hayvanlarının izleri, kemikleri ve önceki yıllardan kalmış hayvan ölülerinin kemikleri ve görüntünün kesilmediği mavi bir gökyüzü… Burada olmak ve gözün görebildiği noktaya kadar bakabilmek ne büyük mutluluk.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yuruyus-molalardan-15

Meteor çukuru gibi onlarca çöküntünün olduğu ve haklarında değişik yorumların yağıldığı oluşumları izleyerek batı zirveye doğru yürümeye devam ediyoruz. Arada verdiğimiz nefes ve çay molalarıyla çevredeki zirveler ve mevkiiler hakkında rehberimizden bilgiler alarak yürüyüp gidiyoruz…

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-zirveye-dogru-zirveden-8

Öğle saatlerinde Bozdağlar silsilesinin batı ucundaki en yüksek noktaya (batı zirvesi) ulaşıyoruz. Buradan Beyağaç ve Eskere Ovası ile Sandıras Dağı Muğla sınırlarına kadar olan bölgeyi, Tavas Ovası ve Karcı Dağlarını, Babadağ zirvesini ve doğuda Honaz Dağı’na kadar olan bölge izlenebiliyor. Ayrıca güneyde Çameli ve Fethiye bölgesinin yüksek noktalarını çıplak gözle izleme zevkini tattık.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-manset-diger-yerler-7

Bu noktaya beraber çıktığımız bir bölüm arkadaşlarımızla zirve fotoğrafımızı çekip bayrağımız da dikerek sonra yemek molası vereceğimiz mevkiye doğru inişe geçiyoruz.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-16

Yemek molası vereceğimiz yerin adı “Sarı Göl” olup gölü ve suyu olmayan bir yer olduğunu da yaşayarak öğrenmiş oluyoruz. Kireç taşı kayalıkların eriyerek oluşturduğu devasa çukurların gölgelerine sığınmış kar ve buz parçaları dışında su ve kar bulunmayan bir yerdeyiz kısaca.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-17

Çantalarımızdaki azıklarımızı çıkartıp sofralarımızı kuruyoruz. Bahaneyle dinleniyor ve bu yüksekliklerde olmanın keyfine varıyoruz. Bu noktadan sonra iniş başlayacak ama aynı rotadan değil başka bir mevkilerden geçerek başlangıç noktamıza ulaşmak istiyoruz. Bozdağ’ın en yüksek noktası olan “Şarlangeç” (çağlayarak akan su için kullanılan bir tanım bu.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yuruyus-molalardan-ardic-agaclar-icin-1

Ancak burada dağın kayalıkları ufalanarak aşağılara aktığından bu isim verilmiş olmalı) zirvesinin ardında bir yerlerdeyiz. Birazcık alt rakımlara inince kuytularda anıtsal nitelikli Ardıç ağaçlarıyla karşılaşıyoruz. Çok çok etkileyici olan bu ağaçların dili olsa da burada olmayı anlatsalar diye içimizden söylenerek aşağılara iniyoruz. Tabii ki bolca fotoğraf çekerek.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-7

Güneşin etkisini azaltarak dağların arkasına saklanmaya çalıştığı zamanlarda bulunduğumuz bölgenin en alt rakımlarına Kozlar-Balkıca arası dağdan yaya olarak ulaşımı sağlayan patikaya ulaşıyoruz. İlk kez yumuşak bir zeminde yürüyecek olmanın keyfi ve güneşin yakıcı gücünün azaldığı bu yerlerden yürüyoruz. Sıklıkla mantarlarla karşılaştığımız bu yerlerde kısmen Ardıç ağaçları da bize eşlik ediyor.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yuruyus-molalardan-yurus-molalardan-1

Vadiyi takip ederek inersek zaman kazanacağımızı söyleyen rehberimiz seçeneği bize bırakarak “ uzun yol mu- kısa yol mu” diyordu?  Tercih kısa yol oldu ama onun güçlüğü sonra anlaşılıyordu. Sarp kayalıklardan ve akan yamaçlardan (Çarşaklı bölgeler) inerek zorlanıyor ve her güçlüğün sonunda olduğu gibi sonuca ulaşınca mutlanıyorduk.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yuruyus-molalardan-yurus-molalardan-2

Patikaya tekrar ulaşarak oradan orman içine girdiğimizde yine Sedir ağaçlarının konuğu oluyor ve keyifli anlar yaşamaya başlıyorduk. Bu ağaçlar o kadar etkileyici ve hayranlık uyandırıcıydı ki arada görünen Ardıç ve Karaçamlar adeta kıskanıyorlardı onları…

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yuruyus-molalardan-21

Gün akşama dönerken yorgun ayaklar, yıpranmış kıyafetler ve gülen yüzlerle aracımıza doğru ilerlerken sezonun planlı son yürüyüşünü yapan Laodikya Gezi ve Doğa Yürüyüş grubu mensupları bir sonraki yürüyüş ne zaman sorularını sormaktan kendilerini alamıyorlardı.

denizli-zeki-akakca-bozdagin-batisina-bir-yuruyus-yuruyus-molalardan-8

Kendinize dağlarda bilinçli kaybolacağınız bir rota çiziyorsanız eğer rehberinizi alarak Bozdağlar’ı seçebilirsiniz. Kendinizi bulacağınız geziler dileğimle…

Pratik bilgi ve öneriler:

Denizli/Bozdağ’a: 1- Tavas ilçesi Nikfer mahallesi, Bahçeköy Mahallesi, Yorga Mahallesi, Balkıca ve Kozlar Mahalleleri’nden ulaşılabilir. 

2- Acıpayam Hisar, Güney ve Benlik Mahalleleri’nde ulaşılabilir. Ama her yörenin görüntüsü farklı olacağı için her yerden ulaşılacak yer farklılıklar gösterecektir.

Yörede su bulunmamaktadır. Yürüyen ve kamp yapanların bunu dikkate alması öneririm.

Dağın güne ve güney doğusundaki (Gireniz bölgesi) vadilerde kaynak suları vardır. Tüm dağlarda olduğu gibi Bozdağ’a çıkış için mülki idarelere, orman işletme müdürlüklerine ve güvenlik kuvvetlerine bilgi vermek gerekir. Dağa çıkışların yasak olduğu dönemlerde ise yasaklara uymakta yarar vardır. Özellikle yangın mevsimlerinde dikkatli olmak gerekir.

Ne nerede yenir: Bölgede yemek için ancak Nikfer ve Tavas ilçe merkezinde mekanlar bulunmaktadır. Köylerde lokanta ve benzeri yerler yoktur. Ancak oralardaki bakkallardan alışveriş yapılabilir. Tavas ilçe merkezinde kebap, pide önerilir. Gireniz yöresinden çıkışlarda ise Gölcük ve Benlik tarafında alabalık tesislerinde balık yenebilir.

Ulaşım için kendi araçlarınız veya kiralık (yüksek) araçlar önerilir…

DENİZLİ TEKSTİLİNİN İŞÇİ SERÜVENİ

$
0
0

denizli-seval-uysal-denizli-tekstilinin-isci-seruveni-h

Geçtiğimiz günlerde toplanan Denizli Sanayisi Odası’nın Meclis toplantısında konu döndü dolaştı işçi meselesine geldi. 2016 yılında patronlar fabrikalarında çalıştıracak niteliksiz işçi bulamamaktan yakınıyor.
Nedeni konusunda çeşitli tevatürler olsa da bence işin aslı şu:

Denizli’de sendikacılığın gelişmeme nedenlerinden biri patronların sendikaya karşı tutumu ise ikincisi de işçi profilidir.
Sahi işçi kime denir?
Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü ya da el becerisini kullanarak ücretle çalışan kişiye işçi dendiğini biliyoruz. Yani, geçinmek için emeğinden başka satacak hiç bir şeyi olmayan kişilerden söz ediyoruz. Bizim hikayemizin kahramanları ise bu şartların dışında. Onların emeğinden başka satacak sütü, bahçede sebzesi, tarlada ekini vardı. Onlar yarı işçi, yarı köylüydü.
Denizli sanayisinde 70’lerin ikinci yarısından itibaren artan işgücü ihtiyacı başlarda eş, dost, akraba, komşu ile giderilmeye, yetmeyince çevre köylerden ve ilçelerden taşınmaya başlandı. Çalışmayı gelecek güvencesi olarak gören ve “sigortam ödensin yeter” anlayışıyla yaklaşan işçi tipi, başlarda patronun işine geldi ama acısı sonradan çıktı tabii..

denizli-seval-uysal-denizli-tekstilinin-isci-seruveni-tumteks


TAŞIMA SUYLA DEĞİRMEN DÖNDÜ
1970-80 arasında Denizli’deki fabrikalarda çalışanlar ya patron tanıdık ve akrabalarıydı ya da civar köylerden toplanıp getirilen köylülerden teşkil diyordu. Buldan, Babadağ, Kızılcabölük hatta çevre illerden Afyon, Burdur, Isparta’dan bile işçiler çalışmak için göçüyordu.

Servisler fabrikalara Kınıklı’dan, Aşağışamlı’dan, Kaklık’tan, Honaz’dan, Bozkurt’tan, Pamukkale’den, Göveçlik’ten olduğu kadar Kızılcabölük’ten, Buldan’dan adam taşıyordu. İş dönüşü servisler yine evlere dağıtım yapıyordu. Bu uygulamanın başını çekenlerden biri Küçüker Tekstil’di. Besalet Küçüker o yıllarda Denizli’de çalıştıracak işçi bulamadıklarından söz eder: “Denizli’de işçi bulamazdık. Afyon, Burdur Isparta Muğla’dan çalışan getirirdik. İşi bilen yoktu, köylüyü getirip iş öğretiyorduk, anlayacağın zorla işçi yapıyorduk”

Selem-Reklam

Kay Tekstil’in sahibi Ahmet Kay’da şunları anlattı:
“Organize Sanayi Bölgesi yapıldı. Ama ben yerimi değiştirmedim kaldım. Çünkü İşçi bakımından rahatız hepsi komşularımız. Diğerleri Buldan’dan, Kızılcabölük’ten işçi getirirdi, taşıma suyuyla değirmen döner mi?”
Nitekim dönmedi. Çevre illerden işçi göçü başladı.

1973 yılında Denizli’nin kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınmasıyla birlikte başlayan sanayileşme çevre illerden nüfus çekmeye başlamıştı. 1975 yılında yapılan sayımda ilk kez kadın nüfusu erkek nüfusun altında kaldı. Erkekler nüfusun yüzde 50.13’ünü, kadınlar yüzde 49.87’sini teşkil ediyordu. Bu Denizli’ye çalışmak için gelen erkek işçilerden kaynaklanıyordu. 70’lerin ikinci yarısından itibaren kurulan DEBA, Göveçlik İplik, Küçüker, Denteks gibi 400-600 işçi çalıştıran fabrikalar başlarda işçi bulmakta zorlanırken, 80’lerin ikinci yarısından itibaren açılan fabrikalarla eleman ihtiyacı daha da arttı. İstihdam olanakları çevre illerden göçleri tetikledi ve Denizli o sıralar en çok Burdur, Uşak ve Afyon’dan göç aldı. 1985 yılına kadar göç veren Denizli 1985’ten sonra göç alır oldu.

denizli-seval-uysal-denizli-tekstilinin-isci-seruveni-kucuker
TEKRAR BAŞA DÖNDÜK.
Tekstil sektörü 1970-2000 arasında işçi ihtiyacını göçlerle çözdü ama sorun gelecekte daha yakıcı bir şekilde önüne çıktı. Patronlar bugün, bırakın kalifiye elemanı niteliksiz işçi bile bulamıyor.

Peki neden böyle oldu, sektör ne oldu nasıl oldu da bu hale geldi?

Bu soruların yanıtını vermek için biraz geçmişe gitmek gerekiyor. Çünkü bu mesele bugünün değil, geçmişin hesabından kaynaklanıyor ve yılların borçları bugün faiziyle kat be kat ödeniyor. Bu işçiyi “Sürüsüne bereket” gören paradigmanın iflasıdır.

Uzun yıllar “Biri gider, biri gelir” anlayışıyla yaşayan sektör bu süre içinde kalifiye eleman yetiştirmek için bir arayışa girmediği gibi yetişmiş elemanları da elinde tutmak için çaba sarf etmedi. Üstelik krizleri gerekçe göstererek, yüksek ücret alan işçileri çıkarıp, düşük ücretli işçilerle yoluna devam etmeyi fırsat bildi. Bu gidişat sektöre kan kaybettirdi ve cazip olmaktan çıkıp, güvencesiz bir iş kolu haline gelmesine neden oldu. Talep azaldı. Gençler yollarına başka sektörlerle devam ettikçe yetişmiş eleman sıkıntısı baş gösterdi. Global krizlerin ve Asya ülkelerinin rekabeti ve zamanın dayatmasıyla tekstil sektörü 2000’li yılların başlarından itibaren yeni yol haritası çıkarmaya, teknik tekstile yönlenmeye çalışırken, bu kez karşısına geçmişte dikkate almadığı AR-GE ve nitelikli eleman ihtiyacı çıktı.
İşte tam bu sırada, 30 yıl sonra başa döndü ve işçi aramaya başladı. 2016 yılında patronlar fabrikalarında çalıştıracak niteliksiz işçi bulamamaktan yakınır oldu.

Sanayi Odası Meclis Başkanı Mehmet Tosunoğlu 29 Ocak 2013’te yaptığı açıklamada şunları anlatıyor: “Denizli’de bir kalifiye eleman ihtiyacı var. Bunun yanında vasıfsız işçi de pek bulunmuyor. Çok fazla arkadaşımız yatırım yapıp yeni makineler getirdi ama o makineleri çalıştıracak eleman sıkıntısı var.”
Peki bu işçiler nereye gidiyor?

Sendikacılara göre bugünkü mevcut durumun sorumlusu işverenler. Ağır çalışma koşulları karşısında gelecek endişesi taşıyan yetişmiş elemanlar güvenli gelecek için başka kentlere göçüyor. Başta İstanbul, Edirne, Gaziantep, Çorum olmak üzere birçok kente teknik eleman göçü yaşanıyor.

İşin aslı budur beyler bayanlar…

Gözakademi’ye 3 milyon TL’lik yatırım

$
0
0

denizli-erman-erikoglu-gozakademi-kahve-sohbetleri-h

denizli-erman-erikoglu-gozakademi-kahve-sohbetleri-h

Denizli’de sağlık sektörüne hizmet veren Özel Gözakademi Hastanesi, Erikoğlu Yatırım Holding ile yenilendi. Türkiye’de sayısı 4 olan ve bıçaksız katarakt ameliyatı yapılmasını sağlayan cihazla birlikte, hastaneye 3 milyon lira dolayında yatırım yapıldı.

Hüseyin, Vedat ve Sedat Erikoğlu ile Nilgün Keçeci kardeşlerin ortaklığındaki Ahmet Nuri Erikoğlu Holding’in amiral gemisi uzun yıllar bakır sektörü oldu. Sonra sağlık sektörüne de girildi. Zaman geçti ve Ahmet Nuri Erikoğlu Holding, sağlıktaki yatırımı eski ismiyle Akademi Göz, şimdiki adıyla Gözakademi olan hastaneyi Erikoğlu Yatırım Holding’e devretti.

Hüseyin Erikoğlu’nun oğullarından Erman ve Onur Erikoğlu, Gözakademi’de birlikte çalışıyorlar. Erman Erikoğlu CEO, Onur Erikoğlu da Pazarlama ve İş Geliştirme Direktörü olarak görev yapıyor. Ahmet Nuri ise güneş enerjisiyle ilgili faaliyet gösteren Sun Systel'in başında.

Bu haftaki İş Dünyası ile Kahve Sohbetleri’ne Gözakademi Hastanesi CEO’su Erman Erikoğlu’nu konuk ettik. Genç işadamı ile Gözakademi’yi konuştuk. Bize yeni dönemi, hastanedeki yenilenmeyi anlattı. Yeni dönemde 3 milyon lira dolayında yatırım yapıldığını öğrenmek, Türkiye’de İstanbul’da 2 ve İzmir’de 1 tane olan bıçaksız katarkt ameliyatı cihazının 4’üncüsünü Denizli’ye getirdiklerini duymak, sıfır hasta bekleme süresi için harcanan çabayı görmek bizleri heyecanlandırdı.

“Biz en iyisini yaparız” iddiasını, çalışanların huzuru ve hasta memnuniyetiyle harmanlayan genç işadamları yönetimindeki hastanenin yeniden yapılanma dönemini Gözakademi’nin CEO’su Erman Erikoğlu anlattı.

erman_erikoglu-ic6

BERKELEY ÜNİVERSİTESİ’NDE İŞLETME EĞİTİMİ
İsterseniz sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım. Bir Erman Erikoğlu biyografisi yapar mısınız?

1977 yılında Denizli’de doğdum. Gazi İlkokulu, Pamukkale Ortaokulu ve Denizli Lisesi’nde okudum. Lise öğrenimimi tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için ABD’ye gittim. Boston Üniversitesi’nde lisan eğitimi, ardından Bentley Üniversitesi’nde işletme eğitimi aldım. Amerika’daki şirketimiz CN Wire’da 4 yıl çalıştım. Daha sonra Türkiye’ye döndüm. Erikoğlu Emaye firmasında satış ve pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak işe başlayıp 7 yıl çalıştım. Şimdi de Gözakademi Hastanesi’nin CEO’su olarak görev yapıyorum.

erman_erikoglu-ic4


EĞİTİM ABD’DE, İLK İŞ DENEYİMİ TÜRKİYE’DE
ABD’de üniversite ve lisan eğitimi aldınız. İlk iş deneyiminiz de o ülkede mi oldu?

Er-Bakır’ın ürünlerini Amerika’ya pazarlayan Connecticut Eyaleti’nde distribitör firmamız CN Wire vardı, orada işe başlayacaktım 2002’de mezun olduktan sonra. Ama orada çalışmaya başlamadan önce benim sattığımız malları tanımam gerekiyordu. Türkiye’ye döndüm. Er-Bakır’da 1-2 ay çalışacaktım. Ama vize işlemleri uzayınca bir yıla yakın kaldım. Benim için çok iyi oldu. Çünkü üretim, planlama ve satış öyle iki ayda öğrenilecek bir şey değildi. Öğrendik ve oraya gittik. Er-Bakır’dan alıyor, orada stokluyoruz. Çünkü yapmamız gereken şey doğru malı seçip, doğru zamanda siparişini verip üretim aşamasından sonra stoklanmasını sağlamak. Aksi takdirde bir malı alıp bir yıl stoğunuzda tutmak demek bakır gibi çok pahalı bir metalde iyi bir tercih olmazdı.

SİPARİŞİ 1 GÜNDE KARŞILAMAK AVANTAJ YARATTI
CN Wire’in yaptığı en önemli işlerden birisi doğru stoğu, doğru müşteri için tutmak ve zamanında vermek. Çünkü Amerika’da mal teslim süresi 1 ile 2 ay arasında değişiyor. Biz orada yeni olduğumuz için müşterilere belli avantajlar sağlamamız gerekiyordu. Biz ne yaptık? Müşterilerin diğer tedarikçilerden 1-2 ayda alabildiği malı biz bir günde teslim edebiliyorduk. Bugün sipariş verip yarın malı alabilmek müşteri için vazgeçilmez hizmet oluyordu. Bu nedenle bir Amerikalının 5’e sattığı ürünü biz 7’ye satabiliyorduk. Bu şekilde Amerika pazarına rahat bir şekilde girdik ve büyüdük.

erman_erikoglu-ic3

ÖNCE HUZURLU VE MUTLU PERSONEL
Er-Bakır’dan dolayı Amerika sizin için önemli bir pazardı. Oradaki çalışma süreci size iş deneyimi olarak neler kattı?

Amerika’daki her pazar birbirinden farklı ve zorlu. Amerika bana şunu öğretti: Müşteriler çok zor tedarikçi kabul eder ama bir kez güvenlerini kazandığınızda da kolay kolay vazgeçmez. Bu sisteme alışmamı sağladı o süreç. Doğru firmayı bulabilmek için çok uğraşıyoruz ve bulduktan sonra da kolay kolay ayrılmıyoruz. Er-Bakır’da da yöntemlerimiz aynıdır. Bir makine firmasıyla çalışmaya başladığımızda, az bir fark için kolay kolay ondan vazgeçmeyiz. Bizim için kalite, hizmet, servis çok önemli. Amerika bana bunu kazandırdı.

Bir de CN Wire’da çok huzurlu ve mutlu çalıştık. Buraya geldiğimizde en önem verdiğimiz şeylerden birisi bunlar oldu. Kardeşlerimle birlikte Tükiye’ye döndüğümüzde şirketlerimizde hep buna önem verdik. Para kazanmak önemli, çalışılır, kazanılır ama önce huzurlu çalışılmasını istiyoruz. Huzurlu olmayan personeli çalıştırmayız, zaten huzuru yoksa kendisi de çalışmak istemez.

erman_erikoglu-ic2

SAĞLIK SEKTÖRÜNE GİRİŞ
Erikoğlu Holding, ağırlıklı olarak bakır sektöründe faaliyet gösteren şirketleriyle biliniyor. Ama sağlık alanına da girip daha önce Akademi Göz olarak bilinen, şimdi ise Gözakademi olarak hizmet veren bu hastaneyi kurdunuz. Bu sektöre giriş nasıl oldu?

Şöyle söyleyeyim… Aslında farklı olan sadece sağlık sektörü değil. Evet, aile olarak temelimiz bakırdır. Amiral gemimiz de bakırdır. Fakat yumurtaları her zaman farklı sepetlere bölmek lazım. Dünya değişiyor, sektörler sıkıntıya giriyor, iyileşiyor, kötüleşiyor. Biz de şu kararı aldık: “Tek sektörde durmamalıyız, farklılaşmalıyız” dedik. O yüzden enerjiye girdik, sağlığa girdik, otomasyona girdik. Bakırla birlikte 4 farklı kolda faaliyet gösteriyoruz.

Bunları aktardıktan sonra “göz hastanesi nereden aklımıza geldi?” sorusuna cevap vereyim. Babam yatırımı çok seven birisidir. Yerinde duramaz, sürekli yeni konular araştırır. Sürekli fuarlara gider, dinler, araştırır, yeni yatırım konuları getirir. Getirdiği konulardan bir tanesi enerjiydi ve Erikoğlu Erikoğlu Sun System şirketimizle güneş enerjisi sektöründe iyi şeyler yaptığımıza inanıyoruz.

Bir diğer konu da sağlıktı. İlk seneler zorlu geçti. Yasal değişiklikler nedeniyle ilk 5 yıl zorlu oldu. Sonra biraz daha fazla üzerine düştük. 2013’ten beri toparlamaya başladı. Sağlığa hizmet sektöründe hiç olmadığımız için girdik. Sağlık insan hayatı için en önemlilerden. Dolayısıyla burada hata diye kabul edilebilir bir şey yok. O yüzden mükemmel yapıp yapamayacağımızı konuştuk hep. Onu da başardık.

yedeks-reklam-arasi

Başlangıçta ortaklarınız vardı, şu anda artık sadece sizin holding buranın sahibi diye biliyorum…

Şöyle diyelim… Ahmet Nuri Erikoğlu Holding Göz Akademi Hastanesi’nin sahibiydi. Şimdi ise Erikoğlu Yatırım Holding sahibi. Bunların arasında ne fark var? Ahmet Nuri Erikoğlu Holding’in ortakları Hüseyin, Vedat ve Sedat Erikoğlu ile Nilgün Keçeci’dir. Erikoğlu Yatırım Holding ise Hüseyin Erikoğlu ortaklığıdır. Buna “bir uzmanlaşma oldu da” diyebiliriz.

Herkes kendi sektöründe farklı yatırımlarıyla yoluna devam ediyor?

Evet, herkes inandığı sektörde yoluna devam ediyor.

erman_erikoglu-ic5

BIÇAKSIZ KATARAKT AMELİYATI
Sizin ailenin bir özelliği de yaptığının en iyisini yapmak. İçinde bulunduğumuz hastaneyi de değiştirdiniz. Sadece dış görünüşüyle değil cihazlarıyla da fark kattınız. Türkiye’de birkaç büyük ilde olan cihazları kazandırdınız. Nedir buraya yaptığınız yatırımın miktarı?

Hastaneyi 2013 yılında devraldığımızda kar etmiyordu. O nedenle önce kendimize şunu dedik: Biz bu sektörde olmak istiyorsak bu hastaneyi kara geçirebiliyor muyuz? Memnuniyeti sağlayabiliyor muyuz? Önce bu soruların cevabını bularak işe başladık.

Ne yaptık? Hasta memnuniyeti ile hasta sayımızı artırmaya çalıştık. İlk bunu yaptık. Sonra “tamam oldu, burası kendisini kurtarabilecek” dedik. Biz, her zaman ilki ve farklıyı ama özeli yapmak istediğimiz için planlamaya gittik.

Bir göz hastanesinde en önemlilerin birisi katarkttır. Bunu şöyle anlatayım. Dünyada hastaların yüzde 10 göz hastasıdır. Bunun da yüzde 40 katarkt hastasıdır. Doktorlarımızla da konuştuktan sonra dünyada 2-3 yıl önce kullanılmaya başlayan ve katarkt ameliyatının bıçaksız olarak yapılmasını sağlayan femtokatarakt cihazını satın aldık. Bu cihaz Türkiye’de 4 tane ve 2’si İstanbul’da, 1’i İzmir’de, 1’si de Denizli Gözakademi Hastanesi’nde. Başka illerde yok.

Biz bu cihazı alırken şuna baktık. Minimum kaç hasta tercih ederse bu cihaz kendisini öder? Hesaplamalar yapıldı, gördük ki ödüyor. “O zaman bu yatırımı yapıyoruz. Denizli bunu hak ediyor” dedik. Cihaz yatırımını 8 ay önce yaptık. Başlarken hesapladığımız minimum 3 ise, bugün 10 hasta tercih ediyor. Gerçekten bir ameliyatın, özellikle göz gibi narin bir organda ameliyatın bıçaksız olarak yapılıyor olması çok önemliydi. Yatırım rakamı yaklaşık 3 milyon lira dolayında. Bu yalnız bir cihaz değil, toplam yatırım rakamı. Bunun yarısından fazlası bir cihaz, yüzde 30-40’ı başka bir cihaz, geri kalan rakam ile de diğer cihazları yeniledik.

Ama bunlardan ikisi çok özel cihazlar. Bir tanesi gözlük kullanmaktan kurtulmak için yapılan ameliyatlarda kullanılıyor. Her ne kadar bıçaksız da denilse ince tabaka bıçakla kaldırılıp sonra lazerle yapılıyordu. Bu cihazla ince tabaka da lazerle kaldırılıp düzeltmeyi de lazerle yapıyoruz. Bıçak tamamen kalkmış oldu. Diğeri de daha önce anlattığım bıçaksız katarkt ameliyatı yapılan cihaz.

erman_erikoglu-ic-1

GELEN HASTA SAYISI YÜZDE 30-3 ARTTI
Bu cihazlardan önce Gözakademi Hastanesi’ne gelen hasta sayısı ile bugünkü hasta sayısına ilişkin istatistikler alabilir miyiz?

Müşteri memnuniyeti ve muayene sayısını dikkatle takip ediyoruz. Son iki yılı baz alırsak, muayene sayımız yüzde 30-35 dolayında artış gösterdi.

Rakamlara bakıldığında, ihtisaslaşmaya giden bir hastane yatırımı olduğu kendisini göstermiş…

Aynen öyle… Böyle bir cihazı genel hastanede almak mantıklı olmayacaktır. Çünkü genelde insanlar göz ile ilgili ameliyatı genel hastanelerde değil, bu alanda uzmanlaşmış hastanelerde olmayı tercih ediyor.

erman_erikoglu-ic7DİYARBAKIR’DAN GELEN HASTA VAR
Böyle bir yatırım Denizli ile sınırlı olmamalı. Bölgeden, yani komşu illerden tercih edilme durumu nedir?

Yüzde 20-25 arasında çevre illerden gelen hastamız var. Aydın, İzmir, Manisa ve Muğla, hatta Diyarbakır’dan gelen hastalarımız var. Diyarbakır’daki hasta bizi nereden biliyor? Burada yaşayan bir yakını bizde ameliyat oluyor ve memnun kalıyor. Diyarbakır’daki yakınlarına aktarıyor. Ameliyat olması gerekenler İstanbul pahalı olduğu için Denizli tercihini öne alıyor.

BAŞKA İLLERDE YATIRIM ARAŞTIRMASI
Başka bir ilde yatırım planlamanız olacak mı?

Denizli’de hastane sayısı fazla. Denizli rekabetİ çok da seven bir il. Yatırımı seven insanları var. Ama bazen aynı işleri yapıp, faaliyet gösterdikleri sektörü sıkıntıya sokma gibi durumla karşılaşılabiliyor. Biz dedik ki; doğru doktorla çalışalım, doğru işi yapalım, doğru cihazı alalım. Bu tamam. Ama bir de en yakında ve ihtiyacı olan bir ilde yatırım yapalım istiyoruz. Bu konudaki araştırmalarımız devam ediyor.

Siz bir işadamısınız, yatırım yapıyorsunuz ve doğal olarak para kazanmak istiyorsunuz. Ama sağlık çok farklı bir sektör ve Türkiye’de hep hasta mı müşteri mi tartışılır. Söz bu kapıdan girene nasıl bakıyorsunuz?

Ben doktor değilim. Burada görev yapan doktorlarımız var. Bir taraftan çalışanın maaşını nasıl ödeyeceğimi düşünüp diğer taraftan da hastanın tedavisini, bizi tercih edip etmeyeceğini düşünmemeliyim. Burada doktorlarımızla böyle bir ilişki kurduk. Doktorlarımız, hastalarımızın sağlık durumunu en iyi şekilde takip etmek durumun da. Biz de gelen hastalarımızın memnun, güvenli, sağlıklı ve huzur içinde tedavilerini yaptırıp ayrılmalarını sağlamak durumundayız. Doktorumuza memnun hasta getiririz. Doktorumuzun yapması gereken de en iyi tedaviyi uygulamaktır. Biz bunu ayırdığımız için, doktorumuzun kafasında muayene yaparken “yarın maaşları nasıl ödeyeceğim” gibi bir düşünce olmayacak. O durum onun derdi değil, benim derdim. Doktorumun tek işi hastasına doğru teşhis koyup tedavisini uygulamak.

erman_erikoglu-ic8O zaman şöyle diyebilir miyiz? Burada huzurlu personelle çalışma ortamı, tedavisini yaptırıp memnun olan misafirler var…

Evet, doğrusu bu…

HEDEF SIFIR BEKLEME SÜRESİ
Eklemek istedikleriniz varsa onları a alıp, sohbeti bitirelim isterseniz…

Burayı devraldığımızda evre evre planlama yaptık. Birinci evre hastaneyi toparlamak, hasta memnuniyetini artırmak ve burayı tercih eden hasta sayısını artırmak. İkinci evre yatırım yapmaktı. Doktorlarımızın ihtiyacı olan en son teknolojiyi getirmekti. Üçüncü evre varsa en büyük şikayetler nedir ve çözüm yolllar… Bunlara bakıyoruz. Örneğin bekleme süreleri. Biz, bekleme süresini sıfıra indirmek istiyoruz. Bu nasıl yapılır? Türkiye’de şu anda örneği yok. Japonlar, “Örneği yoksa bunu benim yapmam lazım” dermiş. Biz de böyle düşünüyoruz. Tamam, örneği yoktur ama bu yapılamaz anlamına gelmez. Bunun nasıl yapılacağını bulup, bekleme sürelerini sıfıra indirmek. Bunun dışında en rahat, en hızlı ve konforlu şekilde buraya gelip gitmelerinin yolunu bulmak. Şu anda uğraştığımız şey bununla ilgili.

O zaman size kolay gelsin…

Teşekkürler…

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-h

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-h

Fotoğraflarla 1979’lu yıllara kadar uzanan yolculuğa çıkıp, yaşamdan kesitler sunuyoruz. Bakın kimler var o fotoğraf karelerinde…

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-22

DİŞ MUAYENESİ SIRASI
Denizli Rotary Kulübü, yıllar önce “Toplum Hizmetleri Yardım Projesi” kapsamında Serinhisar’ın Kocapınar köyünde (2014’te mahalle oldu) sağlık ve diş taraması yapılmasını sağladı. Diş Hekimi Kemal Gürsel, Kocapınar İlkokulu’nun bir sınıfında oluşturulan alanda, sıra bekleyen vatandaşların ağız ve diş muayenesini yaptı.

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-41

BALONLAR AHMET BEY’DEN
Denizli Belediye Meclisi’nde 1984-1989 döneminde görev yaptı. Meclise SODEP Üyesi olarak giren Ahmet Kurt, ANAP Üyesi olarak veda etti. Belediye’nin bir etkinliğine katılan Kurt, katılımcılara bol bol balon hediye etti.

gecmis-zaman-olur-ki-yeni-haber-arasi

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-14

KIYDIĞI NİKAH SAYISINI UNUTTU
Eski DP Milletvekili ve eski Denizli Belediye Başkanı Turhan Bahadır’ın oğlu Murat Bahadır, uzun yıllar nikah memurluğu yaptı. Emeklilik sonrası Isparta’nın Senirkent ilçesinde öğretmen olarak görev yapan eşi Engin Deniz’in yanına taşınan Bahadır, katıldıkları bir etkinlikte uyuyan kızı Senem’i rahat ettirebilmek için elinden geleni yaptı.

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-20

EN KISA SÜRE VALİLİK YAPANLARDAN OLDU
Celal Kayacan, Denizli’de en kısa süre görev yapan valilerdendir. 1979’un Haziran’ından aralık ayına kadar görev yaptı. Daha Denizli’yi tam olarak tanıyamadan tayini çıkan Vali Celal Kayacan, Denizli Ticaret Odası’ndaki (DTO) bir açılışta görülüyor. Kayacan’a eşlik eden ise o dönemin DTO Başkanı Yusuf Sarıkaya.

denizli-cengiz-akhisar-gecmis-zaman-olur-ki-21-06-2016-143

MERMER FUARI’NDAN
Mermer sektörünün vitrinidir İzmir Marble Fuarı. Sadece yurt içinden değil, yurt dışından da çok sayıda katılımcı gelir. Mermer sektörünün geliştiği illerden birisi olan Denizli’nin firmaları da bu fuarda en yoğun katılımla yerini alır. Bu fuarlardan birisinde Faber’den Yasin Cinkaya, dönemin Denizli Valisi Yusuf Ziya Göksu ile siyaset öncesi Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı olan Nihat Zeybekci’yi dinlenirken fotoğrafladık.

BİR PAMUKKALE MASALI

$
0
0

denizli-isin-asli-seval-uysal-turizm-bir-pamukkale-masali-m

Bugün UNESCO’nun dünya miras listesinde yer alan Pamukkale çok eskiden Hierapolis’ti. Lykos Vadisi’nin zengin su kaynaklarına sahip olan kent, görkemli pınarları, zengin sıcak su kaynakları, hamam ve kaplıcalarıyla ünlüydü. Antik dünyanın su cennetiydi ki, ona ”Nymphelerin ( su perilerinin) kraliçesi, altın kent” de denirdi.

BU ŞEHİRDE YIKANMAK ŞART
II. Yüzyılda Lykos Vadisi’nin en verimli toprakları üzerinde kurulan Hierapolis, arkeoloji literatüründe Holy City yani kutsal şehir olarak da geçer. Çünkü şehrin kutsallığı tapınaklarından ve sıcak su kaynaklarından gelir. Dertlere deva, hastalara şifa olan bu sulardan yararlanmak için çeşitli yerlerden ziyaretçi gelirdi. Doğanın kendisine sunduğu bu armağanı su mimarisiyle taçlandıran Hierapolis’te görkemli hamamlar, kaplıcalar, çeşmeler, su kemerleri vardı. Aynı zamanda dokumalarıyla ünlü şehir, antik dünyanın da tıp merkeziydi. Hierapolis’e gelenler önce şehir girişindeki hamamlarda yıkanır sonra içeri alınırdı. Çünkü; bu şehirde yıkanmak şarttı. Ve bu sağlıklı olmak demekti, aynı zamanda güzelleşmek anlamına gelirdi.
Aynı Oduncu Kızının Efsanesi’nde anlatıldığı gibi…

denizli-isin-asli-seval-uysal-turizm-bir-pamukkale-masali-pamukkale-antik-hamam

ODUNCUNUN ÇİRKİN KIZI
Bir zamanlar Çökelez Dağı’nın eteklerinde yaşayan fakir oduncu ve onun çirkin kızı yaşarmış. Kızın her yeri çıban ve sivilceliymiş. Bu nedenle de aynaya bile bakamaz, durgun sularda kendini seyredemez, utandığından kimselere görünmezmiş. Ona rastlayanlar da yolunu değiştirirlermiş. Oğlan anaları, “Aman çirkin kız, Allah oğlumu senden esirgesin” diye dua edermiş. Altın kalpli kız ise çirkinliğine, bu nedenle insanların ona reva gördüğü haksızlıklara hiç alışamamış. Böyle yaşamaktansa kendini kayalıklardan aşağıya bırakmış. O sabah Denizli Beyi’nin oğlu, Çökelez Dağı’nda keklik avlanmaya çıkmış. Su birikintisinin içinde sırma saçlı, güzel yüzlü bir kız olduğunu fark etmiş, hemen onu alıp bir ağacın gölgesine yatırmış, bir süre sonra kendine gelen oduncunun kızı “Ben ölmedim mi” diye ağlamaya başlamış. Neden ölmek istediği sorulduğunda çirkin olduğunu, bu nedenle herkesin kendisiyle alay ettiğini anlatmış.

Selem-Reklam

Bey oğlu, “Sen mi çirkinsin oduncu güzeli.. Eğil suda kendine bir bak, senden güzeli var mı?” deyince, korkarak sudaki siluetine bakan kız bir de ne görsün... Sivilceli, her tarafı yaralardan geçilmeyen kız gitmiş, onun yerine dünya güzeli biri gelmiş. Meğer, Pamukkale’nin şifalı suları oduncunun kızını eşi bulunmaz bir güzele çevirmiş.

denizli-isin-asli-seval-uysal-turizm-bir-pamukkale-masali-su-perileri

KLEOPATRA HAVUZU DA VAR..
O günden sonra da çirkin oduncu kızının bir pamuk prensese dönüştüğünü duyan kadınlar güzelleşmek için kendini Pamukkale’nin şifalı sularına bırakmaya başlamış! Rivayete göre o sularda yüzen o kadınlardan biri de Mısır Kraliçesi Kleopatra imiş..

Öldüğünde sadece 39 yaşında olan bu çok akıllı ve hırslı kadının bitmez tükenmez güzellik arzusu onu Hierapolis’e getirmiş, methini duyduğu sularda yıkanmak için kendini 36 derece sıcaklıktaki havuzun sularına bırakmış. Saatler geçtikten sonra havuzdan çıkan Kleopatra’nın cildine bir ışıltı, yüzüne de sanki bir nur inmiş. Kraliçenin yüzüne bakanlar güzelliği karşısında büyülenmiş. O günden sonra Kleopatra güzelliğiyle anılırken, Kraliçe’nin yüzdüğü havuz da Kleopatra havuzu olarak anılmaya başlamış. MIŞ MIŞ MIŞ….

denizli-isin-asli-seval-uysal-turizm-bir-pamukkale-masali-antik-havuz

15 m²’den 5 sektörde faaliyet gösteren şirketlere

$
0
0

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-H

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-H

Küçük bir atölyede başlayan iş hayatında tırnaklarıyla kazıya kazıya yükselen işadamı Abdullah Deda, kazancını yatırıma dönüştürdü ve bugün beş farklı sektörde faaliyet gösteriyor. Bugüne gelişini ise “Çok çalıştık, Allah ‘yürü ya kulum’ dedi, yürüdük” diye özetledi başarılı işadamı.

Çalışmak ve kazanmak… Önündeki tek seçenekti. O da öyle yaptı. Çınar’da 15 m²’lik bir dükkanda başladı çalışmaya. Deri mont dikti, sattı. “Bu kadarı yeter” demek yerine daha çok çalıştı, kazancını yatırıma dönüştürdü. Deda Deri Giyim’i kurup, ihracat kervanına katıldı.

“Buraya düğün yapmak için gelen olmaz” diyenlere aldırmadı, düğün salonu açtı kentin çıkışına. Bir salonla başladı, bugün aynı anda 6 düğün yapabilecek tesisin sahibi. İnşaat sektörüne girdi, yaptıklarına ilave olarak “gümbür gümbür geliyor” dedirtecek iki projeyi hayata geçirmek için harıl harıl çalışıyor bugünlerde. Tarım ve hayvancılık diğer uğraşı alanları.

Deyim yerindeyse bir koltuğa iki karpuz sığar mı diye sorunlara inat beş karpuz sığdıran Abdullah Deda, “Param yok düğün yapamıyorum” diyenlere ücretsiz salon tahsis etme sözü verecek kadar da yardımlaşma canlısı. İşte onun yaşamından kesitler…

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-4

KÜÇÜK BİR DÜKKANDA İŞ HAYATINA MERHABA…
Sohbetimize Abdullah Deda’yı tanıyarak başlayalım mı?

1965 Çal Bayıralan’da doğumluyum. Eğitim döneminin ardından Denizli’ye yerleşip, iş hayatına atıldım. 30 yıldır da iş hayatının içindeyim. Farklı sektörlerde çalışmalarım devam ediyor. Evliyim, iki oğlum var.

Abdullah Deda’nın iş hayatı nereden ve nasıl başladı?

1986 yılında Çınar’da, küçük bir deri atölyesiyle başladım işe. Günde 3-5 deri mont dikerek para kazanmaya çalışıyordum.

Kaç metrekareydi o dükkan?

15 metrekarelik bir dükkandı. Burada diktiğimiz ürünlerin aynı zamanda satışını da yapıyorduk. Acaba olur mu diye başladık, oldu. O yıllarda ihracat hamlesi başlatılmıştı. Çok çalıştık, iyi işler yaptık ve ihracat gerçekleştirdik Avrupa ülkelerine. Allah “yürü ya kulum” dedi, yürüdük.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-1

“DELİMİSİN?” DİYE SORANLAR OLDU
Çınar’da kalmadınız ve bugünkü bulunduğumuz yere bir tesis kurdunuz…

İhracatla birlikte iş hacmi büyüdü. Küçük atölyeyle siparişleri karşılamak mümkün değildi. “Ne yapalım?” dedik ve Çallıyız ya, Çal yoluna bu tesisi kurduk. Geldiğimizde burası dağlık bir alandı. Yeri satın aldığımızda “Sen deli misin, şehir merkezi dururken oraya gidilir mi” diyenler çıktı.

“Gidilir” dedik, kolları sıvadık. Üretim ve satış için hazırlanan projeyle inşaatı başlattık. Sonra Deda Deri Giyim ile yola koyulduk. O gündür bugündür üretiyoruz. Deriyi hiç bırakmadık. Haaa deri çok mu iyi? Hayır! Türkiye’de deri sektörü bitti. Çok ağır. Ama nankörlük yapmadım deriye. Çünkü mayayı deride tuttum. Ekmeği deride buldum. Onun için de deriye devam ediyorum.

yedeks-reklam-arasi

DOĞRUDAN PAZARLAMA

Neler üretip, pazarlıyorsunuz?

Deri monttan deri yeleğe, ceketten pantolona, iç çamaşırdan çantaya kadar onlarca ürünün üretimini yapıyoruz. Deriyle ilgili aklınıza ne geliyorsa var bizde. Sadece giyim değil, evinizde bir dolabınız mı var ya da bir karyola başlığı mı var? Biz onlara da aksesuarlar yapabiliyoruz.

İhracat devam ediyor mu?

Küçük de olsa devam ettiriyoruz. Ama deride ihracat eskisi gibi para kazandırmıyor. Biz son 3-4 yıldır internet satış siteleriyle çalışıyoruz pazarlamada. Her evde, her kapıdayız. İnternetin olduğu her yerde bizim ürünlerimize ulaşılabiliyor. Kendi internet sitemiz de var. Oradan da sipariş verildiğinde adreste ödemeli ürün gönderiyoruz.

Bu mağazaya girdim, bir şeyler alacağım, en düşük ve en yüksek fiyat nedir?

“İmalattan halka satış” diyoruz biz yaptığımız işe. 100 lira ile 350 lira arasında değişiyor. Mesela 100 liraya bizden aldığınız ürün piyasada daha pahalı. Biz deri giyimde Türkiye’de ilk üçe giriyoruz. Rakiplerimiz Desa ve Derimond. Bizim fiyatlarımız onların üçte biri.

Neden böyle? Ben, yılda bir defa deri satın alırım, o da Kurban Bayramı’dır. Deriyi de Denizli’den alırım. Ucuz mal ediyorum, depoluyorum ve sonra da üretiyorum. Ucuz aldığım için ürünlerimi de piyasaya göre ucuz satıyorum. Aracısız satış olduğu için de tüketici bizi tercih ettiğinde fiyat avantajını yakalıyor.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-2

BİR İLE BAŞLADI 6 SALON OLDU
Mayayı deriyle tutturdunuz ama orada durmadınız ve düğün salonu işine girdiniz…

Buraya geldik, yıl 1993’tü. “İnsanları deri giyime nasıl çekeriz” diye kendi kendimize sorduk. Düğün salonu aklımıza geldi. “Gerekirse salon ücreti almadan düğün yaptırırız” düşüncesinden yola çıktık. Önce bir salon vardı. Halkımız teveccüh gösterdi. Dostlarımızdan Allah razı olsun; “Burada düğün salonu olmaz” demediler. Gelip burada düğünlerini yapmaya başladılar.

Burada düğün yapan her dostumuzu ortağımız olarak düşündük. Geldi düğüne para verdiler, biz büyüdük. Geldi deriye para verdiler, biz büyüdük. Düğün yapanların, alışveriş yapanların önünde saygıyla eğildik. Mesaim sabah 08.00, gece 01.00. Ve bir salonla başladık, şimdi altı salonumuz var.

Hizmet sektöründesiniz, doğal olarak yoğun bir personelle çalışıyor olmalısınız?

Yoğunluğun artığı dönemlerde personel sayımız 130’a kadar çıkabiliyor.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-6

12 BİN ÇİFTİ EVLENDİRDİ
Şimdiye kadar sizin salonlarda kaç çifti evlendirmişsinizdir?

İnsanların yaşamındaki en güzel ana ev sahipliği yapabilmek güzel bir duygu. Bizim salonda evlenen çiftler, aradan yıllar geçiyor ve bu kez çocuklarını sünnet ettirmek için geliyor. O kadar duygulanıyoruz ki, anlatamam. Geride kalan 20 yılda herhalde 12 bin çifti evlendirmişizdir.

SOSYAL AMAÇLI AKTİVİTELERE ÜCRETSİZ SALON
Aynı zamanda özel günlerde de salonunuzu açıyorsunuz değil mi?

Biz, özel günlere büyük önem veriyoruz. Önümüzde lösemili çocuklar yararına bir defile var. Bu tür programlardan herhangi bir ücret almıyoruz. Gelip salonlarımızı kullanabilirler. Onlara gerekli desteği sağlarız. İkramlara bile katkımız olur, ücret talep etmeyiz.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-8

DEDA KENT VE DEDA PARK İLE İNŞAAT SEKTÖRÜNE GİRDİ
Ama siz deride durmadığınız gibi, düğün salonlarında da durmadınız ve daha farklı bir sektör olan inşaata da başladınız. Hayli de iddialısınız. Nasıl gidiyor inşaat sektörü?

Son 4-5 yılda Denizli’de inşaat sektöründe yoğun faaliyet gösteren bir firma olduk. Pınarkent’te 700 kusur daire yaptık. “İnsanların çalıştığı yer doyduğu yerdir. Onları işyerlerine yakın yapalım” diyerek o projeyi hayata geçirdik. Pınarkent’teki Deda Kent ve Deda Park bitti.

Oradaki konutların fiyatı nedir?

100 bin ile 165 bin lira arasında değişiyor. “Evim yok” diyen herkesi ev sahibi yapabiliyoruz. “Param yok, düğün edemiyorum” diyen Deda’ya gelsin, düğün bedava. “Benim duracak bir evim yok” diyen gelsin Deda’ya mutlaka bir çözüm buluruz.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-7

ADALET VE ÜÇLER’DE YENİ PROJELER
İnşaat projeleriniz Pınarkent ile sınırlı değil bildiğim kadarıyla. Kent merkezinde de uygulamalarınız var değil mi?

İmar İskan Evleri var, adliye yakınında. 7-8 aydır oradaki mülk sahipleriyle görüşüyoruz, akraba gibi olduk hepsiyle. “Yaparsa Deda Yapar” sloganıyla kolları sıvadık. Görüşmelerimiz devam ediyor.

Bir başka projemiz Üçler tarafında olacak. Bununla ilgili olarak yakında kamuoyuna bilgilendirmede bulunacağız. 200 küsur dairelik bir proje bu.

İmar İskan Evleri, çok özel bir yerde. Bütün yolların kavşak noktasında. Orada nasıl bir proje uygulayacaksınız? Sakıncası yoksa bilgi paylaşır mısınız?

Bizim projemi, o bölgeyi uçaracak bir proje. Eğer Denizli Büyükşehir ve Merkezefendi belediye başkanlarımız Denizli’nin müteahhidinin yanında olur, güzel konutlar yapma projemizin arkasında dururlarsa 10 numara proje hazırladık.

Orada şu anda mevcut 390 daire var. Kat maliklerine birer daire vereceğiz. Şu anda oturdukları daireler 60-65 metrekare, biz 120 metrekarelik daire vereceğiz. İçinde kombisinden beyaz eşyaya ne varsa tamamlayıp anahtar teslim vereceğiz. 1 lira kredi kullanmayacak, 1 lira tapu masrafı yapmayacaklar. Daireler kura çekimiyle dağıtılacak.

Ayrıca o proje içinde adliyeye yakın olduğu için avukatlar için ofisler yer alacak. Konaklama için de bir rezidans projemiz var. Bir de AVM olacak.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-5

SÜT VE ET SIĞIRCILIĞI DA YAPIYOR
Geçiyoruz besiciliğe… İşler nasıl gidiyor?

Başta büyükbaş olmak üzere hayvan yetiştiriciliği de yapıyoruz. Dereçiftlik yakınlarında 300’e yakın büyükbaş hayvanımızın olduğu bir çiftliğimiz var. Et ve süt üretimi yapıyoruz.

Kesimi kendiniz mi yaptırıyorsunuz?

Evet, kendimiz yaptırıyoruz. Buradaki yemeklerde verdiğimiz köfteyi kendi sığırlarımızın etinden yapıyoruz. Ayrıca bazı et firmaları ile marketlere de et veriyoruz.

denizli-abdullah-deda-kahve-sohbetleri-3

KİRAZ VE AYVA BAHÇELERİ, ÜZÜM BAĞLARI VAR
Bir de tarım sektöründe faaliyetiniz var değil mi?

Evet, tarımda da bulunuyoruz. 180 dönümlük ayva bahçemiz var. 80 dönüm kadar bir alanda kiraz üretiyoruz. Çökelez’in eteğinde, Bayıralan’da 100 küsur dönüm şaraplık üzüm üretimi yaptığımız bağ var. Orada üzümcülük yapmamın nedeni, oradaki üretici kardeşlerimize üzüm üretimi yapılabileceğini göstermektir. 14-15 yıl önce başladık. İyi bir örnek oldu. Bizi gören dostlarımız da asma fidanı dikti. Kiraz, meyve işine girdiler.


GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-h

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-h

Arşivi karıştırırken elimize geçiyor fotoğraflar; kimi renkli, kimi siyah-beyaz… Onlarla da geçmiş zamana yolculuk yapmak keyifli oluyor. Dostların birbirini yad etmesine aracılıktan dolayı da mutluluk duyuyoruz. İşte bu haftanın kareleri…

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-1

GÖRÜNÜŞLERİ GÜZEL, ÖYLEYSE TADALIM
Denizli Serbest Muhasebeciler Mali Müşavirler Odası eski Başkanı Necdet Yılmaz (solda) ile Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Ahmet Altın’ı bir davette açık büfede yiyecek seçimi yaparken yakalayınca, parmağımız o anın refleksiyle deklanşöre dokunu verdi.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-5
100 BİNLİK KAZIM
İstiklal Mahallesi’nin eskilerindendi Kazım Alkaya. Şatışa çıkarılan Orman Bölge Müdürlüğü alanında onunda yeri vardı. Kamulaştırma sonrası eline o yıllar için yüklü sayılabilecek miktarda para geçti. O nedenle de yıllarca dostları ona “100 binlik Kazım” diye takıldı hep.

gecmis-zaman-olur-ki-yeni-haber-arasi

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-20

TORUN BEHÇET’İN DOĞUM GÜNÜ
Bu fotoğraf, Denizli’nin hukuk duayeni ve Baro eski Başkanı Avukat Behçet Çomakoğlu’nun torunu Behçet’in doğum gününden. Karede kimler mi var? Saymaya başladık bile: Fatma Mutlubaş, Mustafa Mutlubaş, Nedime Mutlubaş, Gölçin Çomut ve Kerim Mutlubaş…

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-8

GELENEKSEL FOTOĞRAF ÇEKİMİ
Denizli’nin köklü aileleri Çıbık ve Zeytinci’ler, her yıl bir araya gelip hatıra fotoğrafı çektirmeyi gelenekselleştirmişlerdi. İşte onlardan birisi ve iki ailenin her kuşaktan fertleri objektifimize bu pozu verdi..

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-28-06-2016-41

DOSTLAR BİR ARADA
Bir davette bir araya gelen Atilla-Nihan Boztepe, Yıldız- Erol Pişkin, Tülay-Faruk Altuğ, Nermin Odabaşı, Ayşe Başaran, Günay-İrfan Şengün’ü görünce fotoğraf için rica ettik. Onlar da kırmadı ve objektifimize gülümseyerek baktılar.

YALNIZ KUYU, ÜÇ KUYU VE KEMİKLİ KAKLIK MAĞARASI İÇİN…

$
0
0

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-h

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-h

Tavas’tan dağı aşıp Pınarlar’a yürümek…
Doğa tutkunu yazarımız Zeki Akakça Grand Berk Tabldot sponsorluğunda gerçekleştirdiği doğa yazılarında sizleri her hafta başka bir güzellik ile buluşturuyor. Bu hafta siz okurlarımıza sürpriz yapıp, Akakça’nın soğuk bir kış günü gerçekleştirdiği doğa yürüyüşünü sunuyoruz. Kavurucu sıcakları yaşadığımız şu günlerde biraz olsun serinlik vermesi dileğiyle…

Soğuk bir kış gününün ilk saatleriydi zamanın adı. Yer; Tavas ilçe merkezinden geçen Denizli-Muğla karayolu kenarı, araçtan inip Tavaslı dostlarımızla buluşup ilçenin güneyindeki dağa doğru yürümeye başladığımızda.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-1

Havanın soğukluğu hissediliyordu hafiften ama yeni bir bölgede yürümenin heyecanı ve günün ilk saatlerinin enerjisiyle hızla tırmanıyorduk çalılıkların kapattığı patika ve çalılıklar arasından. Rotamız Üç kuyu yaylası ve sonrasında koşulların uygunluğuna bağlı olarak Pınarlar bölgesinden iniş olarak düşünüyorduk. Çalılara aldırmadan yukarılara doğru tırmanırken ilk verdiğimiz nefes molasında arkamızda kalan yeni yapılmakta olan Hastane ile geri planda Tavas ilçe merkezi, ova ve daha geri planda ise Karcı dağları ile Babadağ görülüyordu. Buralardan bakıldığında egenin zirvesi Honaz sisler içinde kaldığı için henüz görülmüyordu.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-2

İlk kez yürüyeceğimiz tüm rotalarda yerelden rehber aldığımız için burada da yerel rehberlerimizle ve yürüyüş yapan grup katılımcısı arkadaşlarımızla beraberdik. Rehberlerimizin ifadesiyle geçeceğimiz güzergah üzerinde; küçük alan, orta alan ve büyük alan sonrasında Hocanın gölü, Yalnız kuyu ve nihayetinde Üç kuyular bulunmaktaydı. Hava durumu ve ekibimizin performansına bağlı olarak bizim düşündüğümüz şekilde rotayı Pınarlar’a iniş olarak tamamlayabilecektik.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-3

Yürüyüşün başlarındaki bu düşünceleri sesli olarak arkadaşlarımızla paylaşarak yürürken “Alanlar” olarak tanımlanan duraklardan ilkine ulaşıyorduk. (Alan; çalılıklar arasında açık bölgeler anlamına geliyordu buralarda)

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-4

Küçük alanda durup aşağılara bakınca nefeslerimizin sıklığının sebebini de anlıyoruz. Hızlı çıkış ve yükseklik ve tabii ki soğuk hava bizi etkilemekteydi. 

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-5

Orta alan ve sonunda büyük alana ulaşıp epeyce tırmandığımız kanaatine vardığımızda yolumuzun çalılıklar dışında çok zor olmadığı ve bundan sonra daha az çalılık daha çok kayalık olacağı bilgini de alıp tekrar yürümeye başlıyoruz. Kar hemen her tarafı kapatmış buralarda ama yürümeyi engelleyecek yoğunlukta değil.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-7

Nihayet kahvaltı molamızı vereceğimiz “Hocanın Gölü” mevkiine ulaşıyoruz. Burası da ilginç bir bölge. Diğer “alanlar” da olduğu gibi çalılıklardan arınmış bir açıklık ve yayla olarak kullanıldığı bariz olarak anlaşılan yer.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-8

Burası en son 1965 yılında tamirat görüp sıvası yapılmış, ama çok önceden inşa edildiği belirtiliyor. Yapıya üstü açık sarnıç veya minik havuz ya da hayvanların su içmesi için yapılmış bir gölet demek gerekecek. Yapının adında “hoca” ibaresinin olması ise muhtemelen son tamiratı yaptırtan veya ilk yapıyı buraya yaptıranın hoca olması kaynaklı olabilir. Yapının etrafından geçip kenarlarındaki boş alanlarda (minik bahçe gibi teraslar da var burada) kahvaltımızı yapıyor ve biraz da dinleniyoruz. 

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-9

Buradan Tavas Ovası’nı izliyor ve rehberlerimiz ile Tavas tan yürüyüşümüze katılan dostlarımızın yöreye dair anılarını dinliyoruz. “Terimizi soğutmayalım” düşüncesiyle Hocanın Gölü kenarında sıralanıp grup olarak anı fotoğraflarımızı çekip yürüyüş yoluna koyuluyoruz. 

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-10

Hedefte “Yalnız kuyu” var artık. Neden bu adı aldığını soruyorum ama tam bir karşılık alamıyorum. Muhtemelen tek kuyu olması kaynaklı çünkü devamında üç kuyu var. Bu noktalarda artık çalılıklardan kurtulup kayalık ve Ardıç ağaçlarının arasından yürüyoruz. Bir ince sırttan aşıp güneye bakan bir yamaçta karla kaplı olarak gördüğümüz düzlüğün bir mekan olduğu anlaşılıyor.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-12

Yaklaşınca kuyu ve yalak görüyoruz. Buz tutmuş yalaklar ve kuyuda buharı yukarıya kadar çıkan su ile karşılaşıyoruz. Hemen onlara yakın yerdeki taş ile çevrili korunaklı alanın da ağıl ve barınak olarak kullanıldığını anlıyor ve burada terli olanlar kıyafet değiştiriyorlar. Yakılan ateşle biraz da ısındıktan sonra adını etkinliğimize verdiğimiz “Üç kuyu” bölgesine yürümeye başlıyoruz.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-13

Üç kuyu ile yalnız kuyu bir birine yakın iki yaylak aslında. “Yayla” sözcüğünün anlamı itibariyle biraz küçük kalan bu yarı bayır düzlükler yöre çobanlarının yurtları olmuş anlaşılan. Rehberlerimizin anlattığına göre yaz mevsiminde kullanılmaya da devam etmekteymiş.

denizli-grandberk-yazi-arasi-yeni-reklam

Yalnız kuyudan biraz gidince hafif yamaç olan küçük düzlük alanda “3 ayrı kuyu” görüyoruz. Kayalara oyulmuş kuyular su dolu.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-16

Ancak bu mevsimde temizlik ve bakımı yapılamadığı için suyu kullanılabilir değil. Yaşlı bir Ardıç ağacının liderlik yaptığı bölgede Ardıçlık hakim bir bitki örtüsü olarak görülüyor. Tavaslı dostlarımızdan adını sıklıkla duyduğumuz “Üç Kuyu Yayla”sındayız nihayet. Çevreye göz atıyor çok fazla zaman geçirebileceğimiz bir ortamın olmadığını görüp yürüyüşümüze devam etmeye karar veriyoruz.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-17

Grubunuzun performansı ve havanın yürüyüşe engel olacak kadar kötü olmaması nedeniyle Pınarlar bölgesine inişi gerçekleştirmeye karar veriyoruz.  Üç kuyu yaylasından ayrılarak dağın batıya uzanan tepelerine doğru yol alıyoruz.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-14-1

Biraz gittikten sonra Tavas ovasının büyük bölümü gözlerimiz önüne seriliyor. Öyle ki Muğla karayolunun geçtiği noktadan Babadağ’a kadar olan bölge ayaklarımız altında. Kızılcabölük, Karahisar ve çevre köyler ile uzak plandaki Karahisar Göleti’nin suyu da adeta bir deniz havasıyla ufuk çizgisini süslüyordu. 

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-19

Bulunduğumuz yerden çevreyi seyrettikten sonra tepenin güneyindeki alçak noktalardan devam ederek ovanın güneye ve batıya doğru açılışını izlemeyi umuyoruz.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-20

Kısa süre sonra bu amaca da ulaşıyoruz. Tepenin bittiği ve inişe geçeceğimiz noktada bu kez önümüze Kale ilçesi ve bağlı köyleri (mahalleleri)Medeti Pınarlar, Garipköy, ulukent ve Bozdağ ile uzak planda Sandıras Dağı’na kadar olan kısım izlenebiliyor. Ayaklarımızın altında devasa bir halı gibi uzanan ovanın tarlaları ve yerleşim alanlarının kuş yuvası gibi görüntüsü tam anlamıyla bizleri büyülüyordu.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-22-1

Yürümeye daha doğrusu inmeye başladığımız bu noktadan sonra Pınarlar Mahallesi (eski statüsüyle Pınarlar Beldesi) görüş alanımızda oluyor tamamen. Sert denemeyecek yapıdaki iniş güzergahımızda bu kez mağaralar bölgesine uğruyoruz. Burada hem yemeklerimizi yemek hem dinlenmek ve hem de bu kayalıklardaki mağaralara göz atmak istiyoruz.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-24

Tavas ovasındaki yoldan memleketime geçerken özellikle Medet tarafından net olarak gördüğüm büyük mağara yapısının bu kez tam önündeyim. Hep merak ettiğim bu yapıyı doyasıya izledikten sonra benim asıl girip görüp keşfetmek istediğim ise uzaktan görülmeyen “Kemikli Kaklık” adıyla bilinen mağara oluyor.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-25-1

Burası ancak ince yapılı bir insanın sürünerek girip çıkabileceği mağara. İçi çok geniş ve ne kadar gidildiği bilinmiyor. Dar kapıdan girdikten sonra galerilere giden geçitlerin olduğu yerde tepe lambasız hareket etmek mümkün değil.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-25-26

Mağaranın bir bölümünün baca yapılarak diğer bölümlerden ayrılarak kullanıldığına dair yeterince kanıtı gördükten sonra karanlıkta çok fazla kalmamak ve benden sonra gireceklere de lambamı vermek için zorlukla girdiğim yerden yine arkadaşlarımın yardımıyla çıkıyorum.  Bu müthiş bir deneyim oluyor benim için ve ilk defa gelen arkadaşlarım için. 

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-27

Yemeklerimizi yemek için arkadaşlarımızın olduğu yere ulaşıp kısa sürede bir şey atıştırarak inişe devam ediyoruz Pınarlara doğru. Aşağılardan gelen köpek havlamalarından yakınlarda çobanlar olduğunu anlıyoruz. Bazı arkadaşlarımız çevrede çokça buluna mağara ve benzeri mekanlara girip çıktıktan sonra toplanıp düzenli ve güvenli şekilde inişimizi gerçekleştiriyoruz. 

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-30

Yürüyüş için ayırdığımız zamanın dolmasına az kala inişimizi tamamlayıp Pınarlar yakınlarındaki yeni büyümekte olan çamlık alana ulaşıp yola doğru yürüyüp gidiyoruz.

denizli-zeki-akakca-tavas-yalniz-kuyu-uc-kuyu-kemikli-kaklik-magarasi-31

Bir kış yürüyüşünün özeti olan anlatılanlar yazının yayınlanacağı yaz gününün sıcaklığında okuyanlara bir serinlik verir mi acaba diyerek kaleme alınmıştır.

Her yörenin bir yaylası olur da Tavas ve Pınarların olmaz mı?  Bu kez onların yaylalarına ve doğal güzelliklerine tanıklık ettik. Bir başka zamanda bir başka yöreye konuk olmak dileğiyle.

Pratik bilgiler;

Bölgede yürümek ve kamp için yerel rehber alınmalıdır. Ulaşım kolaydır. Denizli Tavas arası 45 km. Denizli Pınarlar: 57 km. Tavas merkezinden yeni Hastanenin batısından çıkılarak patikalar takip edilip anlatılan noktalara ulaşmak mümkün. Pınarlar bölgesinden gelinecek olursa da yine rehber alınmalı ve çoban köpeklerine dikkat edilmelidir. O taraftan başlanıldığında Tavas’a inmek daha eğlenceli olacaktır.

Bölgede içme suyu yoktur. Kuyuların suyu içmek için değil ancak kullanım amaçlı değerlendirilebilir. O nedenle yanınızda yeteri kadar su bulunmalıdır.

Yemek için Tavas merkezinde lokanta ve benzeri mekanlar bulunmaktadır. Yörenin Pidesi özeldir. Ancak yöreye özel güveç de denenebilir. Eğer zamanınız varsa Kızlıcabölük’te bakraç yoğurdu eşliğinde tandır kebap yenilebilir.

Yaz kış bölgede yürüyüş yapmak mümkündür.

ACI GÖL ÇEVRESİNDE BİR GÜN

$
0
0

denizli-zeki-akakca-aci-gol-h

denizli-zeki-akakca-aci-gol-h

Zamanın tanığıdır süreci yaşayanlar.
Yaşadıklarını anlatıp, gördüğünü kaydederek yarınlara taşıyanlar.
Tarihin eski zamanlarında eldeki olanaklar kullanılarak resimlerle anlatılmış, işaretlere dökülüp anlam yüklenmiştir zamana. Ve sonra gezenler-gezginler-seyyahlar adına her ne denirse onlar çıkmışlardır sahneye ve zamanı okuyup okutmaya çalışmışlardır kendi anlayışlarıyla.
Kayıt o şekilde anlaşılır ve elle tutulup gözle görülür olmuştur.

Oralardan bu günlere gelindiğinde ise adına teknoloji denilen gelişmelerle sistem değişmiş-değiştirilmiştir. Bu kez kaydetme, somutlaştırma işine görsellik hakim olmuştur. 

denizli-zeki-akakca-aci-gol-A
Yaşadığımız coğrafyayı tanımak/tanıtmak adına yaptığımız yolculuklarda artık görüntülü kayıt sistemleri kullanılmaktadır. Kameralar ve diğer kayıt cihazları bu alanın vazgeçilmezleridir.
Denizlinin gözde doğal mekânlarından olan Acı göl ve çevresine bir başka açıdan bakıp, bir başka güzergâhtan ulaşarak fotoğraflayıp okurlarla paylaşmak istiyorum bu kez.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-01
Havanın bulutlu olduğu bir günün sabahında başlayan yolculukta ana güzergahı belirleyip sonrasını doğaçlama yaşayacağım bir yolculuk olacak bu. Denizli-Ankara yolundan ayrılıp Bozkurt’un içinden geçerek İnceler yoluna düşünce bozkırı anımsatan ortamda karşıda görünen dağlara doğru kaydırıyorum bakışımı.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-yedek-2

Önümde yakın zamanda mahalle olan eski İnceler Beldesi var sonra İnceler Tekkesi ve Beylerli…
Daha sonrası ise Acıgöl civarına doğru akıp gidecek bir yolculuk… İnceler tarafına yaklaşırken hakim bir tepe üzerinden bulutların haşmetli geçişlerine kapılıp bir süre seyrediyorum çevreyi. Arada fotoğraf makinemin deklanşörüne gidiyor elim ve kaydediyorum gördüklerimi. 

denizli-zeki-akakca-aci-gol-1-2
İnceler yerleşim yerine yaklaşınca daha önceden birkaç kez gidip gördüğüm mezarlığa da göz atmak istiyorum yeniden. Zira mezarlıklar bir toplumun kültürel kodlarının en sağlam bulunacağı/korunacağı yerlerdir diye biliyorum. Mezarlık içerisindeki mezar taşlarına, mezar başlarına (başları diyorum zira bunlar taş değil ahşap, daha çokta Ardıç ağacı) göz atıp işaretlere ve şekiller hatta mezar taşları/başlarının şekillerine bakıp fikir yürütmeye çalışıyorum. Bölgenin eski yerleşimler ve kültürlerle ilgili farklı bir yeri olduğunu da tahmin ediyorum aslında. (“Tamgalar Dengizli” belgeseli için çalıştığım dönemde bu konuda birçok bilgi ve belgeye ulaşmışlığım var) Biraz burada zaman geçirdikten sonra bir başka değerin saklı olduğu (saklı demek biraz iddialı olur apaçık ortada korumasızca durduğu demek daha doğru) İnceler tekkesine geçiyoruz. 

denizli-zeki-akakca-aci-gol-234
Burası Hambat Ovası olarak telaffuz edilen (Han-ı Abat) Acıgöl Havzası’nın batıya doğru uzayan bölgesini tepelerden bakan bir nokta. Tekke denmesinin sebebi burada bir dini yapının oluşu kaynaklı sanıyorum. Zira bu konuda fazlaca söylenti var. Ama şu an ortada olmamakla beraber burada böyle bir merkezin olduğu açık ve anlaşılır.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-5

İnceler tekkesinde ise insanı yine eski dönemlere doğru yolculuğa çıkaracak başka bir kanıtla buluşuyorum. Bu bölgeye de yıllar öncesinden gelip dolaşmış ve insanlarıyla söyleşmişliğim vardır. O zamanlar çevre ile ilgili konular ve Hambat Ovası kültürü ile ilgili çalışmalara destek vermek için gezilere katılmıştım.

denizli-grandberk-yazi-arasi-yeni-reklam

Yine Denizli tarihi ile ilgili belgesel çalışmalarında da burada görüntülü kayıtlar yapmıştım. İşte bu noktada yerleşim alanının hemen az güneyinde yeni ağaçlandırılmış ormanlık alan içerisindeki kısmen parçalanmış kaya bloku üzerindeki işaretler, runik alfabe olduğu iddia edilen yazılar ve sembollerin olduğu yerde duruyor defalarca fotoğraflayıp görüntülediğim yerleri bir kez daha izleyip kaydediyorum.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-6
Gezip gördüğüm yerlerde yöre yaşayanlarıyla iletişim kurmayı sevdiğim için burada daha evvel konuşup fotoğrafladığım insanların fotoğraflarını bastırıp onlara hediye ediyorum. Böylece güven, Samimiyet ve sıcak ilişki kurmayı kolaylaştırıyorum.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-7
İnceler tekkesinde köy mezarlığı içerisinde bu yöreye ait mezar ve taşlar ile kalıntılarda farklı izleri görmek mümkün. Şimdilerde temizlik adına çok şeyin yakılıp atıldığına üzülerek tanık olsam da kıyı da köşede kalanlar la da yetinmek mümkün oluyor. Yine burada yeni dostlar ediniyor ve onları fotoğraflıyorum. Yaşı seksenin üzerinde bir yaşlının eşekle dağa oduna gidişine tanık oluyor ve şakalaşıyorum.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-8
Bu yerleşim yerinden Hambat Ovası ve Acı Göl’ü seyretmek bir ayrıcalık gibi geliyor bana. Karşıda Maymun Dağları ortada Hambat Ovası ve doğuda Acı Göl ile onun sınırını çizen Söğüt Dağı…

denizli-zeki-akakca-aci-gol-11
Ayrılma zamanım geldiğinde vedalaşıp buradan yola devam ediyorum. Beylerli içerisinde oyalanmadan geçip dağa paralel devam ederek şimdilerde kurutulduğu için eski halinden fazla iz kalmayan Beylerli Gölü’ne ulaşıyorum. Burada yakın zaman kadar kaplıca tesisleri olduğu için insanlara da rastlanırdı şimdi onlarda yıkıldığı için iyice yalnızlığa bürünmüş görüyorum. Sazlıklar üzerinde uçan saz deliceleriyle Kızıl şahinler buralarda hakimiyet kurmuş gibi geliyor bana. 

denizli-zeki-akakca-aci-gol-12
Devam ederek Çaltı Köyü’ne ulaşıyorum. Toprak damlı kerpiç evlerin halen varlığını sürdüren bu köyün kahvesinde bir mola vererek açlığı yatıştırmak adına çay eşliğinde bir şeyler yiyor ve yola devam ediyorum.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-14

Bundan sonrasında dağa doğru tırmanarak çevreyi izlemeyi düşünüyorum ancak tepelere doğru tırmanmışken hızımı alamayıp Çorak Göl-Bayındır Gölü gibi adlar ile anılan çevresinde küçük yerleşim alanlarının bulunduğu Burdur ‘un Yeşilova İlçesi sınırlarına geçiyorum. Burada göl kenarında otlayan keçiler ve göl ile çok uzaktaki flamingoların görüntüsünü izleyip geri dönüyorum. 

denizli-zeki-akakca-aci-gol-16
Gittiğim yoldan dönerken bu kez ova ve çevresini izlediğim yerlerden Gölcük, Abaz ve Gemiş’i seyrediyor fotoğraflar alıyorum. Gölcük yerleşim yerine adını veren kuru göl yatağı ile onun hemen dibindeki taş ocağının oluşturduğu ‘tezat’ı da görmezden gelemiyorum. Gölcük içinden geçerken aldığım birkaç görüntü ile Gemiş tarafına doğru kıvrılarak uzayıp giden asfaltsız yola düşüyorum. 

denizli-zeki-akakca-aci-gol-17
Bahar aylarında pek keyifli olan bu yol diğer zamanlarda o kadar görsel sunmadığı için hoş gelmiyor göze. Önümdeki tepeleri aştıktan sonra göl kenarına komşu olan Gemiş’e ulaşıyorum. Gemiş yakın zaman kadar belde olan bir yerleşim alanıydı, şimdi mahalle. Toprak damlı kerpiç evleri yöre mimarisini anlatmaya yeterdi. Şimdilerde pek kalmasa da yakın zamana kadar evlerin dibine kadar gelen su ve su kuşlarıyla sevimli bir yerleşim alanıydı. Göl suyunun farklı amaçlarla kullanılması sonucu artık o görüntüler mazide kalmış oldu.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-19
Gemiş içindeki mezarlıkta da yine geçmişe dair izler buluyoruz. Yakın zamanda temizlik amaçlı kesilen ağaçlar ile yakılan otların arasında kaybolan mezar başlıkları ve taşları kaderlerine boyun eğmiş gibi yan yatıp yıkılıp kalmışlar..

denizli-zeki-akakca-aci-gol-21-22-22

Gemiş yerleşim alanının doğusuna doğru ilerleyince tatlı su kaynaklarına ulaşılıyor. Burada dağın dibinden kaynayan su gölün ana kaynaklarından biri durumunda. Sulama ve kullanım amaçlı başka beldelere motopomp sistemiyle basılan suyun kalanı bir dere edasıyla Acı göl’e akıyor. Tatlı su içerisindeki ördekler kurbağa ve balıklar ile az ilerideki gölde bulunan diğer canlılar burada bir özel ekosistemin olduğuna dair ipuçları veriyor gelenlere.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-yedek-1
Acıgöl’deyim artık. O hep kıyısından geçilip giden kuzeydeki sahilin karşısında. Gölü besleyen tüm kaynaklar işte buradan doğuyor. Yani Söğüt Dağı/Gemiş Dağı gölün anası konumunda. Yoksa göl kuruyup kalacak. Göl sahilinden ilerilere doğru gittikçe yeni manzaralar, yeni yaşam alanları ve yeni güzellikler karşılıyor. Her bir kare ayrı bir anlam taşıyor, her bir kuş başka şarkı söylüyor buralarda.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-25
Son noktayı ise Afyon il sınırlarındaki kuş gözlem istasyonunda koyuyorum. Buraya kadar deyip etrafa bakıyorum karşıda dağlar, göle yansıyan bulutlar ve gökyüzü…

denizli-zeki-akakca-aci-gol-28
Burada olmak başka bir dünya, başka bir yaşam demek sanki.
Merakı olanların kolay ulaşacağı bir yer Acıgöl… Acılarını içine saklamış bir Anadolu yaşlısı gibi öylece duruyor görmek isteyenler için.

denizli-zeki-akakca-aci-gol-yedek-4

Pratik bilgiler:
Acıgöl Denizli-Afyonkarahisar il sınırını oluşturur. Denizli'den Çardak ilçesine ulaşarak gitmek mümkün. Amaç daha çok yer ve güzellik görmekse özel aracınızla seyahat önerilir. Denizli- Çardak: 65 km. Dilenirse Bozkurt ilçesinden içeri girip yerleşim alanlarına uğrayarak gidilebilir bu durumda mesafe uzar. Elinizde bir turizm haritası alarak her iki ilçeden de ulaşmak mümkündür.

Yemek için ilçe merkezlerinde lokantalardan yararlanılabilir. Önceden rezervasyon yaptırarak Acıgöl kenarındaki Aşağı Akpınar mevkiindeki kır kahvesinde yöreye ait saç kavurma yaptırılabilir. Ancak bu hafta sonları mümkündür. Yemek ve içeceklerinizin yanınızda olması sağlıklı olanıdır. Kamp yapmak için hemen her yer uygundur. Tercihe göre göl kenarı ya da dağ bölgeleri yahut yerleşim alanlarında yapılabilir.

Yolu düzgün olan ve sorun yaşanmayacak bir bölgedir. Rehber almadan da gezilebilir. Kuş gözlemi yapmak isteyenler ile doğa fotoğrafı çekmek isteyenlerin tercih edebileceği yerlerdendir.

Çökelez dağının ardı: Çalçakırlar…

$
0
0

denizli-zeki-akakca-cokelez-dagi-calcakirlar-h

denizli-zeki-akakca-cokelez-dagi-calcakirlar-h
denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-1Çal denildiğinde ilk akla gelen kuşkusuz üzüm ve üzüm bağlarıdır. Bu açıdan bakıldığında ciddi bir havzadır Çal yöresi ve tabii ki komşusu Bekilli’ de. Büyük Menderes nehrinin güneyinde kurulu olan Çal ilçe merkezi tarihi süreçte hep adından söz edilen bir yöredir. Burada kurulu olan Kayı Pazarı ve şimdilerde piknik alanı olarak değerlendirilen Kumral bölgesi de geçmişte önemli bir değer olarak bilinen yerlerdendir.

Büyük Menderes akarsuyunun Aşağıseyit köyünden geçtikten sonra girdiği dar geçitlerden yoluna devam edip Kısık kanyonuna girerek Kumral yakınlarında tekrar düze çıkıp sakinleşmesi de görülmesi gereken güzellikler olarak değerlendirilir. Kayı Pazarının da bu noktalardan başlayarak geniş bir alana yayıldığı söylenir.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-2
Güzelliklerin harman olduğu bu yörede çok şeye tanık olunur ama tüm bunlar içinde bir farklı yöre hep dikkatimi çekmiş ve o tarafa yolum düştüğünde mutlaka uğramaya çalıştığım nokta olmuştur. Hem de yaz , bahar, kış hiç fark etmeden…

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-4
Zamanın güzelliklere adres olduğu anların birinde beraber fotoğrafçılık eğitimi yaptığımız fotoğraf sever arkadaşımla yönümüzü o bölgeye çeviriyoruz. O hep uğradığım, gezip görmekten zevk aldığım, kimi zaman hüzünlenip kimi zaman keyiflendiğim ayrıcalıklı yere Çalçakırlara ulaşmayı hedefliyoruz. Benim kişisel amacım arkadaşlarımın da bu güzelliklerden haberdar olup tanışması ve fotoğraflaması açıkçası.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-5-1
Yokuşbaşı rampasını bitirip Çivril-Çal yolundan sola dönüp Çal-Bekilli yoluna girerek önce isabey de bir çay molası verip ortama uyum sağlamaya çalışıyoruz. Bundan sonra hedefimizdeki noktaya ulaşacağız. Ancak ondan önce Aşağıseyit köyü ile Yukarıseyit köyleri arasında yer alan değirmenler bölgesine uğruyoruz. 

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-5
Vakti zamanında onlarca değirmenin olduğu ifade edilen farklı bir bölgedeyiz. Akarsuyun sağı ve solundaki bu değirmenler coğrafyanın avantajı kullanılarak inşa edilmiş ve yakın tarihe kadar faaliyetlerini sürdürmüşler. Şimdilerde yöre insanlarının kültürel kaygı taşıyanları tarafından bazı değirmenlerin restore edilerek korunmaya çalışıldığına tanıklık ederek yörede çekimler yapıyoruz. 

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-6
Mevsim gereği tarlasında çalışıp dönmekte olan Yukarıseyitli bir aile ile tanışıp bolca fotoğraflarını çekiyoruz arkadaşlarımızla. Ama en çok değirmen kalıntılarının durumu bizi etkiliyordu. Azalmış suyu ve sessiz akışıyla Büyükmenderes buralarda öksüz çocuk mahcubiyetiyle karşılayıp uğurluyor bizi.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-7
Yolumuza devam etmek üzere grup arkadaşlarımızla aracımıza binerek Çal yönüne devam dönüyoruz. Yolumuz üzerinde uğranacak çok yer olmakla beraber fazla zaman kaybetmeden Çal ilçe merkezi, Hançalar, Akkent üzerinden yolumuza devam ediyoruz. Akkent’te yine yerleşim yerlerine paralel akan Büyükmenderes üzerinde tarihi bir köprüye ulaşmaya çalışıyoruz. Ama o kadar çok tarif alıyoruz ki yolları karıştırınca geri dönüp bildiğimiz yoldan Çalçakırlara devam etmeye karar veriyoruz.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-8

Bu hatta önümüze çıkan yerleşim alanlarından biri de Çalkuyucak oluyor. (Yörede yerleşim alanlarının önüne getirile “Çal ve Baklan” isimleri her iki ilçede de aynı isimli yerleşim yerlerinin olması kaynaklı) Çal Kuyucak’a tepeden bakmak istediğimiz yerde mezarlıkla karşılaşıyoruz. Temizlik amaçlı her şeyi kesilip yakılmış olan mezarlık biraz üzüntü verici geliyor bizlere. Temizlik yapmak, yakıp yok etmek olmamalı diye düşünüyoruz. Zira yok olan-yok edilen belki de çok önemli değerlerdir. Kim bilir ki? Ama iyi biliyoruz ki mezarlıklar, toplumların kültür genlerinin saklandığı özel yerlerdir.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-10
Çalkuyucak köyünden çevreyi de gözlemliyor burada da fotoğraflar çekip grup arkadaşlarımızla fotoğraf eğitimi kapsamında farklı tekniklerle çekimler yapıyoruz.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-11
Buradan ayrılıp bir sonraki yerleşim alanına geldiğimizde başlangıçta belirlemiş olduğumuz hedefe ulaştığımızı biliyoruz. Çalçakırlar’dayız artık. Aracımızdan indiğimiz meydan demenin biraz iddialı olacağı noktada kahvehaneye uğruyoruz. Kahve köyün hayvanlarının sulanması amacıyla yapılmış yağmur sularıyla beslenen havuz manzaralı.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-12
Biraz nefeslenip Çalçakırlar yerleşimini yakından görüp fotoğraflamak için sokaklara dağılıyoruz. Herkesin gözü ve algısına bağlı olarak fotoğraflar çekmek amacımız. Ama en önemlisi bu yerleşimin diğer yerlerden ayrılış noktası olan planlaması ve yapı malzemelerini tanımak oluyor. 

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-13
Kayalıklar üzerine kayrak taşları kullanılarak inşa edilmiş yapılar, sadece yayaların ve hayvanların geçebileceği daracık sokaklar. Az sayıda insanın yaşadığı eski evler ve terk edilmiş eski yapılar. Bakımsız kaldığı için yıkılmaya devam eden öksüz evler, sahipsiz gibi kalan bahçeler ve oralarda açmaya çalışan çiçekler. Yaşlıları ile söyleşip fotoğraf çektiğim evlere mekanlara uğruyorum. Ama şimdi buralarda hiç kimsenin kalmadığını kiminin öldüğü kimilerinin göç ettiğini öğrenip hüzünleniyorum. Çalçakırlar’a yaklaşık 16 yıldır aralıklarla gidip geldiğim için buradaki insanların bir kısmı ile samimiyeti ilerletiyoruz çünkü.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-17

Çok ilginç ve özel olduğunu düşündüğüm sokakların üstünden evleri çatılardan(dam başlarından) birbirine bağlayan köprülerin kaldırıldığını görmek ise bir başka üzüntüm oluyor. Güya bunlar tehlike oluşturduğu için resmi kurumlarca kaldırılmış. Oysa onlar buradaki yerleşimi diğer yerlerden ayıran en önemli özellikti.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-18
Üzüntü ve sevinç kardeştir denir ya. Öylesi bir zamanı yine burada yaşıyoruz. Cami ve Cemevinin komşu olduğu bu yerleşim alanındayız. Zamanın öğleye geçtiği sıralar.

denizli-grandberk-yazi-arasi-yeni-reklam

Grup arkadaşlarım sesleniyorlar uzaktan. Bu tarafa gel diyerek. Merakla o tarafa yöneliyorum. Nedir? Ne oldu? bir şey mi soracaklar acaba diye meraklanarak.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-19
Yaklaşınca anlıydenizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-21orum ki köy sakinlerinden birinin hayır yemeği varmış ve Cem evinde bizi de konuk etmek istemişler. Ne yapalım diye soruyordu arkadaşlarım. Yapacağımız şey açık. Davete icabet edeceğiz elbette. 

Ortamdakilerin bir çoğu gördüğüm bir kısmı ile de tanışık olduğum insanlardı. Serin ve geniş bir odaya alınıyoruz. Sofralar kurulmuş, bizden önce gelenler yemeklerini yemişler ama sofra toplanmamış. Bize de yemekler getiriliyor, yorgunluk üzeri biraz da farklı bir ortamda farklı insanların göz hapsinde yemeklerimizi yiyor ve açıkçası pek de seviyoruz ortamı. Hoş ve farklı yemekler tadıyoruz doğrusu. 

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-23
Bizim yemeğimizi bitirmenizi bekleyen oradaki yaşlı insanlarla beraber dua yapılıyor ve sofralar ondan sonra kaldırılıyordu. Çaylar yudumlanıp sohbetler koyulaştırıldıktan sonra hatıra fotoğrafı çekiliyor ve izin isteyip teşekkür ederek vedalaşıyoruz ortamdaki insanlarla. Mutfaktaki kadınların ısrarı ile bizi bekleyen şoförümüze de pakette yiyecek alarak ayrılıyoruz.

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-24
Tekrar köyün kalan kısımlarını gezip fotoğraflıyoruz. Binaların altından geçen sokaklardan geçip farklı ortamları tanıyan arkadaşlardenizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-26ımın keyfi de yerine geliyor sıcağa rağmen. Onların yeni yerler görmek farklı kültürlere tanık olmaktan aldıkları keyfi – mutluluğu gözlerinden okumakta mümkün oluyordu.


Tarlalarından gelen köylülerin atlarını, katırlarını sulayıp bakımlarını yapmaları, onlarla ilgilenmelerini fotoğraflamak bizim kazancımız oluyordu.

Tekrar kahveye uğradıktan sonra aracımıza binip kente geri dönme saatinin geldiğini anlıyoruz ağırdan. Çalçakırlar’ı ardımızda bırakıp geri dönerken bir yarımız hala oralarda mı kaldı ki diye düşünmeden edemiyoruz!

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-28
Bu bölgeye gelmişken uğramadan geçilmeyecek yerlerden biri de tabii ki Bahadınlar köyü yakınlarındaki yöre insanınca “Bahadınlar Asarı” denilen “Apollon Lermanos” tapınak kalıntılarıdır. Adıgüzeller baraj gölü manzaralı bu yer aynı zamanda BüyükMenderes akarsyunun önüne kurulan ilk barajın üst bölümüdür.(Bölge ayrı bir yazı konusu olacağı için burada detaya girilmemiştir) Burada da fotoğraflar çekip çevreyi gezip gözlemledikten sonra dönüş yolumuzu Sakızcılar – Irlıganlı olarak belirleyip bölgeden ayrılıp kente geri dönüyoruz.29, 

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-30
Çökelez dağının ardında bir yerlerde kaybolup farklı mimari ve yerleşim yerleri tanımak isterseniz bir gün; bilerek kaybedin yolunuzu ve Çalçakırlar’a uğrayın ansızın!

Pişman olmazsınız!

denizli-zeki-akakca-cokelez-gezi-29

Pratik bilgiler:
Çalçakırlar bölgesine Denizli il merkezinden 2 yol ile ulaşmak mümkün. Bunlardan ilki Çal ilçesi üzeriden gidiş, diğeri ise Denizli Pamukkale yolundan Irlıganlı üzerinden gidiştir. İkincisi tırmanış ve dolambaçlıdır. Bunun dışında Güney tarafından dolanarak ulaşmak mümkündür ama mesafe çok uzayacaktır. Mesafe Çal üzerinden 90 km. dir.

Yörede lokanta ve benzeri mekanlar yoktur. Dolayısıyla yemek konusunu Çal merkezi ya da Sazkıcılar köyündeki Asma altı şelalesi/Ağlayan Kaya da bulunan lokantadan gidermek mümkün. Ancak yanınıza yiyecek alırsanız köylerdeki kahvelerde yemek ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.

Düzenli otobüs/dolmuş seferi yoktur. Onun için kendi aracınızla gezmeniz önerilir.Dileyen bölgede çadırlı kamp kurarak da gezebilir ancak bunun için güvenli yerler konusunda yöre idarecilerinden yardım alınmalıdır.

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-h

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-h

Bu hafta sizleri; hukukçular, iş dünyası, medya ve doktorların fotoğraflarından yaptığımız karma ile geçmiş zamana götürüyoruz

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-7

KABUKÇU’LAR BİR ARADA
Bu fotoğrafla yıllar öncesine gittik. Bir eğlencede aynı masayı paylaşıp keyifli bir akşam geçiren Avukat Reşat Kabukçu, eşi Melike Hanım, Yıldız Kabukçu, Selma Boza ve İzzet Kabukçu’yu görünce hemen deklanşöre dokunup o anı ölümsüzleştirdik.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-17
KELLECİ KARDEŞLER’DEN NECİP BEY’İN DÜĞÜNÜ
Denizli’de eğlence ve hizmet sektöründe hizmet veren Kelleci Kardeşler’den Necip Bölek’in en mutlu gününe bu fotoğrafla tanıklık ettik. Karede yer alanlar: Gelin hanım Dudu Bölek, damat bey Necip Bölek, kardeşleri Adnan ve Orhan Bölek, babaları Ali Rıza Bölek, annesi Bahriye Bölek, Necati Bölek ve eşi Güllü Bölek.

gecmis-zaman-olur-ki-yeni-haber-arasi

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-23
AVUKATLAR BİR ARADA
Denizli’nin deneyimli hukukçuları Mehmet Ünal ve Ateş Can, bir masada hayli hararetli konuşurken, Hasan Himmetli ve Mehmet İhsan Gökgöz onları uzaktan izliyor.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-16
BİR DÖNEM ONLARIN HABERLERİNİ OKUDUK
Bu fotoğrafta yer alan Ferruh Ölmez (solda), uzun yıllar Yeni Asır’ın Denizli Bürosu’nda görev yaptı. Muzaffer Oktay (ortada) aynı gazetenin Denizli Bürosu’ndaki görevinin ardından İzmir’e gitti. Yeni Asır’da yazı işleri müdürlüğü yaptı. Ömer Yurtseven de Cumhuriyet gazetesi Denizli Temsilciliğini yürüttü. Şimdi üçü de emekli medya mensubu olarak yaşamını sürdürüyor.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-03-08-2016-43
DOSTLAR EĞLENİRKEN
Dr. Volkan Kiper, işadamı Hayati Tavaslıoğlu, Diş Hekimi Okyar Gereli, işadamı Sacit Sivri ve işadamı Ergun Önen, birlikte katıldıkları davette keyifli bir akşam geçirdiler.

Toroslardan Akdeniz’e DALAMAN ÇAYI

$
0
0

yasar-tok-dalaman-h

(Bölgesel gezi yazıları dizisi)
I Dalaman Çayı 
Dalaman Çayı, Denizli coğrafyasının güneyinde yer alan, Büyük Menderes nehri ile karşılaştırıldığında uzunluk olarak küçük fakat suyu bol bir akarsudur. Akdeniz havzası ile Ege bölge sınırında yer alır. Gölhisar’ın güneybatısına doğru, Denizli’nin Çameli İlçe sınırındaki Gürsu yerleşimi Kocaş dağı, Karagöz mevkii civarında, Yeşilgöl Dağının kuzey eteklerinden toplanır. Gürsu köyü içinden geçerek yola çıkar, kısa süre sonra Burdur-Gölhisar sınırları içindeki Yapraklı baraj gölüne bağlanır. Yapraklı’dan ayrılıp Gölhisar ovasına ulaşır. İlk kuvvetli kaynaklarını bu güzergah boyunda, Söğüt Gölü ve Dirmil Yaylaları akarlarından alır. Gölhisar ovasından kuzeye yönelir ve Gölköy’den geçerek Burdur coğrafyasını terk edip Denizli Acıpayam topraklarından Akdeniz’e akmaya başlar.

Kısa bir süre Acıpayam topraklarında yol alan nehir, önce kuzeybatıya dirsek yaparak Acıpayam-Çameli yolunu kesip geçer. Devamında güneybatıya doğru geniş bir kavis çizerek ovanın kenarından Acıpayam-Kelekçi yoluna paralel şekilde Gireniz vadisine girer ve Akdeniz’e yönelir. Çayın bu güzergahtaki yöresel adı Gireniz çayıdır.

Acıpayam’dan Akdeniz’e dönüşüne kadar süren yolculuğu boyunca Dalaman’ın suyu bol değildir. Burada Eşler dağından gelen küçük çaylar suyu kısmen bollaştırır. Acıpayam ovasından sonra dar ve derin vadilerin içinden aktığı arazi giderek engebeli hale gelir. Batı Toroslar’ın Göktepe ve Yaylacık Dağlarından inen kollarla beslenerek dar ve derin vadi içinde akar. Kanyonlar içindeki yolculuğu boyunca suyun da bollaşmasıyla pek çok çağlayan meydana getirir. Suyolunun bu bölgesi çok yağmur alır. Dolayısıyla çay yoluna hızlı bir akış ve bolca suyla devam eder.

“Dalaman Çayı, Bezkese’de dar vadiden çıkarak taşıdığı alüvyonlarla Dalaman Ovasına girer. Akış ovada hızlıdır. Ancak denize yakın Kızılkurt yakınlarında akışı yavaşlamaya başlar, Sarısu yöresinde sığ bir bataklıkla denize ulaşır.” (Muğla İÇSM 2011)

Dalaman çayının toplam uzunluğu 229 km’dir. Muğla ili topraklarında, Ortaca ve Dalaman ilçeleri arasında sınır çizerek Sarısu mevkiinden Akdeniz’e dökülür. Muğla ve Ege Üniversitesi’nden Akademisyenler Nedim Özdemir, Fevzi Yılmaz ve Bülent Yorulmaz’ın 2007 yılında Ekoloji dergisinde yayınladıkları araştırmaya göre “Dalaman Çayının proje kesitinde yağış alanı 5250 km2’dir. Bereket Baraj Göllerinin kurulmasıyla akarsu havzasının önemli bir kısmı ile 20.000 m2‘nin üzerinde terk edilmiş tarım arazisi su altında kalmıştır.”

Denizli İl Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 2012 yılında hazırlamış olduğu İl Çevre Durum Raporuna göre, “Dalaman Çayı karstik kaynaklarca beslenmektedir. Denizli coğrafyasındaki uzunluğunun ise 81 km’dir.” Dalaman çayı Denizli’nin ikinci büyük akarsuyu olup debisi 11,6 m³/sn, yağış alanı ise 3.280 km²'dir.

II Ekonomik özellikleri
Dalaman çayı 229 km’lik yolculuğu boyunca üç ayrı il topraklarında, üç ayrı ovayı sulayarak akar. Yapraklı barajından sonra Gölhisar ovasına gelir, burada ovanın sulanmasında önemli bir rolü vardır.
Acıpayam ovasının kenarından Gireniz vadisine girene kadar ovanın sulanmasını sağlar. Gerçi su miktarı ve akışı yeterli değildir ancak, bağlantı kolları ile birlikte önemli ölçekte arazinin sulanmasına imkan verir.

Suyolunun vadiler- kanyonlar bölümü ise turistik bir ekonomik değer arz eder. En önemlisi ise geniş Dalaman ovasına verimlilik sağlamasıdır. Toroslardan bol yağış alarak güçlü biçimde akan nehir, üzerine kurulu bulunan baraj ve göletlerle birlikte Akdeniz havzasının bu bölümünde hatırı sayılır bir sulama işlevi görür.

III Çevre ve ekoloji sorunları
Muğla-Köyceğiz il sınırlarında, yapımı 16 yıl süren Akköprü Barajı 2011 yılında açıldı. 2012 Şubat ayından beri üretimde bulunan tesis Türkiye'nin 42.büyük hidroelektrik santrali. 115/MW kurulu gücü ile bölgenin 4.büyük enerji santrali olarak değerlendiriliyor.

Dalaman Kaymakamlık verilerine göre, Dalaman Çayı üzerinde, Denizli Merkezli Bereket Enerji Üretim A.Ş.ye ait, Dalaman HES Santralleri adı altında 6 santral bulunmakta. Toplam kurulu gücü 40 MW olan santrallerin yıllık ortalama enerji üretimi 180 milyon kwh. 1999-2006 yılları arasında kademeli olarak yapılan ve üretime başlayan santrallerde 73 kişi çalışıyor.

Dalaman çayı güzergahında çevresel kirlilik ve ekoloji sorunlarını araştıran akademik çalışmalar iki önemli bölge saptıyor. Bunlardan biri Denizli il sınırlarında, Acıpayam ovası ve çevresinde yaşanan muhtelif unsurların yarattığı doğrudan çevresel kirlilik. Bu kirliliğin unsurları tarım kimyasalları, muhtelif işletme deşarjları ve güzergah üzerindeki yerleşim alanlarının atık suları olarak sınıflanıyor. Daha marjinal kirleticilerin ise fauna ve flora üzerinde etkisi olmadığı ileri sürülüyor.

Ekolojik sorunlar daha çok Muğla il sınırları dahilindeki suyolu üzerinde yoğunlaşıyor. Bu yoğunlaşmanın etkeni ise nehir üzerinde kurulu bulunan barajlar ve HES’ler. Tarım arazilerinin baraj suları altında kalmış olması, sık aralıklarla kurulmuş olan 6-7 barajın yarattığı atmosfer yoğunlaşması ve bu durumun bitki örtüsü üzerindeki etkisi yıllardır pek çok bilimsel incelemeye konu olmaya devam ediyor. Bilindiği gibi Dalaman Çayı üzerinde kurulu bulunan Akköprü barajı yanı sıra, ayrıca Denizli kökenli Bereket Enerjiye ait 6 ayrı baraj ve HES, 1999 yılından beri kademeli olarak devreye girip enerji üretmeye devam ediyor.

IV Kültürel ve turistik değeri
Dalaman Çayı, kaynaklandığı Çameli’nin Gürsu köyü itibariyle takip edildiğinde, Pisidia, Karya ve Likya uygarlıklarının çakıştığı coğrafyadan yola çıkar. Karyatik uygarlığın Akdeniz havzasına doğru son toprakları olan Gölhisar’a geldiğinde hem Gölhisar ovasındaki göl, hem de Dalaman çayı, tarihsel kimlikleri ile öne çıkar. Göl çevresindeki ilk insan yerleşimleri İ.Ö 1000’li yıllarda yaşamış Kabalia sakinlerinden çok öncelere, İ.Ö. 3000’lere kadar uzanır.

Acıpayam bölgesinin nispeten sulak bir arazi olması, tarihin farklı evrelerinde çok çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış olmasını açıklayan önemli bir faktördür. Bu faktörlerden bir tanesi doğaldır ki, Dalaman çayıdır. Su akışında sürekliliğin olması, insan yerleşmelerinde savunma için coğrafyanın uygunluğu (Gireniz’e doğru bu sav daha doğru olacak), tarıma elverişlilik gibi unsurlar yerleşme kültürleri için mükemmel bir altyapı oluşturmuştur.

Acıpayam ovasında tarih öncesi yerleşmesi olan höyüklerin varlığı önemlidir. Aynı ölçüde, erken Hristiyanlık dönemi emareleri hala korunan başka yerleşmelerin varlığının da biliniyor olması göstermektedir ki, bu bölge en eski çağlardan beri yerleşme sürekliliği olan bir coğrafyadır. Üretim sürekliliği buna paralel olarak deva etmiştir. Yerleşik hayatla birlikte, sırtını yasladığı Toroslar'ın uzantısı sıra dağlar, hayvancılık gibi göçer yaşam koşullarına elverişli bir coğrafya oluşturur.

Tüm bunların en birinci faktörü ise suyolunun buradan geçiyor olması ve arazinin su zenginliğidir. Bu çerçevede Dalaman Çayı Denizli’nin bölge toprakları açısından yer yer can suyu işlevi görmektedir. Zaten Denizli coğrafyasının ikinci büyük ve uzun akarsuyu olmasının bir başka değeri budur.

Dalaman Çayı gezi yazılarımıza denizlihaber.com sayfalarında yakında başlıyoruz!

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-h

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-h

Dünden bugüne siyah-beyaz ve renkli fotoğrafla zamanda yolculuğumuzu bu hafta da sürdürüyoruz. İşte o kareler:

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-29
BU ÇİFTİ TANIYABİLDİNİZ Mİ?
Arşivden siyah-beyaz bir fotoğraf karesi… Tanıyabildiniz mi bu çifti? “Biraz daha dikkat” diyerek, “Denizli’nin ünlü kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile eczacı eşi” ipucunu versek. Yine de olmadı diyenleri daha fazla merakta bırakmadan söyleyelim. Özel Sağlık Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Rıdvan Erdemir ve eşi Arzu Hanım bu fotoğraftaki genç çift.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-21
KURBANSIZ ZİYARET OLMAZ
Geleneklerdendi bir dönem nişanlılık dönemi Kurban Bayramı’na rast geldiğinde erkek tarafının kız tarafına kurbanlık götürmesi. Turgut Dalaman da nişanlılık döneminde bu geleneği atlamadı. Turgut Dalaman, nişanlısı Berna Hanımı ziyaret ederken, bize de bu anı ölümsüzleştirmek düştü. Fotoğraftaki diğer isimler Turgut Bey’in kayınvalidesi Hatice Atlıhan, ablası Necla Soylu ve annesi Fikriye Dalaman…

gecmis-zaman-olur-ki-yeni-haber-arasi

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-50

DÖNEMİNİN TEK KADIN MÜDÜRÜYDÜ
Özden Çandır, görev yaptığı yıllarda o dönemin Türkiye’deki tek kadın Kültür Müdürü’ydü. Emekliliğinin ardından Pamukkale Üniversitesi’nde de görev yapan Özden Hanım, eşi Avukat Selahattin Çandır ile birlikte…

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-23

İMO’NUN 3.’NCU YILINDAN
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Denizli Şubesi’nin 30. yıl kutlamalarından bir fotoğraf. Yer alanlar: Abdülgaffer Nemutlu, İbrahim Gürçak, Mehmet Acar, Hüseamettin Ataman, Ahmet Yoldaş ve Osman Besli…

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-10-06-2016-51
KEYİFLİ BİR AKŞAMDAN
İşadamı Baki Abalıoğlu, Zuhal ve Mustafa Mutlubaş, bir akşam yemeğinde rastladık. Parmağımız deklanşöre dokundu ve o kareyi yıllar sonra sizlerle paylaşıyoruz.


KANYONDA NEFES KESEN MACERA

$
0
0

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-h

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-h

Dağların zirvelerinden kanyonların derinliklerine inmenin keyfi yaşanır kimi zaman. Bu öylesine bir düşünce, gelişi güzel yazılmış bir cümle değildir. Yaşayıp görmek, gördüğünü gösterebilme becerisidir. Biraz cesaret, biraz maceracı ruh, biraz bilgi, çokça da sevgi gerektirir. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-1-2

Denizli kent merkezine güneyden inen vadilerden biri olan Zeytinköy Vadisi tabanından akan suyun oluşturduğu kanyonun konuğuyuz bu kez. Yaklaşık iki yıl önce ilk bölümünü geçme başarısını gösterdiğimizde aldığımız keyif ve yaşadığımız heyecanı henüz unutmamışken, bu kez aynı kanyonun daha üst kodlarında ki 2. bölümünü geçmeyi planlıyoruz. Bölge Denizli’ye uzaktan bakar gibi görünse de aslında değildir. Yakın hem de çok yakındır. Kayalık alanlardaki mağaraları ve insan başı görünümlü kaya blokları yapısıyla… 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-3

Bu tür etkinldenizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-4iklerde yerel rehber ve bölgeyi iyi tanıyanlarla olmayı önemsiyoruz. O nedenle kanyonu ve çevresini iyi bilen iki dostumuz, Ergun Yıldırım ve Arif Başkaya ile planlama yapıp, yürüyüş grubumuzdan az sayıda arkadaşımızı da etkinliğe çağırıyoruz. 

 

Zira ekipman ve güvenlik için kalabalık olmayı doğru bulmuyoruz. Bu aslında bir deneme geçişi olacağı için böylesi bir tercihimiz de oluyor. Rehberlerimiz kanyonun bir bölümünü önceden yürüyüp bir bölümünü de gözlemledikleri için nerede ne yapacağımız da biliyoruz. Ama yine de önlem alarak ve öngörülmeyenleri hesaplayarak işe başlıyoruz. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-5

Sıcak bir yaz gününde kanyonda suyun en az, sıcaklığın en yüksek olduğunu düşündüğümüz zamanında yönümüzü bölgeye çeviriyoruz. Sabah erken çıktığımız için Zeytinköy Yaylası bölgesinde kahvaltı yapıp biraz ortama uyum sağlamaya çalışıyor, sonrasında aracımızla kanyona iniş yapacağımız en yakın noktaya hareket ediyoruz. Geçtiğimiz yollar kış mevsimi ve sonrasındaki yağışlarda bozulduğu için onları da tamir ederek kanyona ineceğimiz en yakın noktaya kadar araçla ulaşıyoruz. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-6

Kanyon içinde kullanacağımız araç -gereç ve kıyafetlerimizi alarak orman içinden vadi tabanına doğru inişe geçiyoruz. Kısa süre sonra kayalardan aşağılara kayarak iniyor ve Davulcuk mevkiindeki düzlükte kıyafetlerimizi ve kasklarımızı takıp bu geçiş ve tırmanışlarda kullanacağımız merdiven ile halatımızı da alarak kanyona doğru yürüyoruz.

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-7

Başlangıç anından itibaren anlıyoruz ki bu iş hiç kolay olmayacak. Su soğuk ve kanyonun içi güneş almadığı için nemli ve serin, hatta soğuk. Bir kaç gün önce yağan yağmur nedeniyle su içine girildiği anda bulanıyor ve dibi görünmez oluyor.

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-8denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-9

Bu da elbette biraz ürpermemize sebep oluyor. Burası daha önceden emniyete alınmış bir kanyon olmadığı için içeride halat kullanmamız olanaksız. Bu açığı merdiven ile tırmanarak kapatıyoruz. Aslına bakılırsa bizim yaptığımız bir nevi ileride yapılacak çalışmalar için ön keşif-tespit çalışması gibi.

 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-10Kanyon içinden ilerlerken gökyüzünü görmek mümkün olmuyor ancak iyice yüzümüzü yukarılara çevirirsek gökyüzünü görebiliyoruz. Kanyonun genişliği zaman zaman bir-iki metreye kadar düşüyor ve buralarda iki taraftaki kayalıklara tutunarak yürümek zorunda kalıyoruz.

Ne kadar çok şelalecik tırmandık bilmiyoruz ama her defasında bir yenisi önümüze çıktığı için saymayı bırakıp suyun nerede biteceği ve susuz bölüme ne zaman ulaşacağımıza dair tahminlerde bulunuyoruz. 

Bazı geçişlerde kanyonun gerçek sahipleri-sakinleriyle karşılaşıp onlarla oynaşıyoruz. Bunlar kimi zaman yengeç, kimi zaman kurbağa ve kimi zaman da yılanlar oluyordu. Arada vücudumuza konup kanımızı emen at sinekleri ve öğen denen kan emicileri saymıyoruz. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-12-13

Arada suyun soğukluğuna aldırmayan arkadaşlarımız tepelerinden akan suların altına girip zaten ıslanmış olan vücutlarını yıkamayı deniyorlar. Zaman zaman bunu eğlence haline getirip suyun soğukluğunu unutmaya çalışıyoruz. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-14-15denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-16

Kanyon içinde bu şekilde gidişimiz bir noktaya geldiğimizde suyun doğudan akarak şelale oluşturduğu noktaya geliyoruz. Burası aynı zamanda kanyonun 2. bölümünün sonuna yaklaştığımızın da habercisi oluyor. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-17Rehberlerimiz burada biraz oyalanmamızı ve güneşin batıya doğru geçtiği için yandan ışığın kanyona doğru geldiğini gösterip ısınmamızı öneriyorlar. Ama tüm kıyafetler ıslanmış iken bu azıcık güneşin bizi yeterince ısıtması mümkün değil. Kanyon içerisinde ateş yakarak ısınmak da olanaksız. Ne odun var, ne de benzeri yanacak bir şey. Kayalık ve dümdüz bloklar ile çamur ve sudan ibaret her şey.

denizli-grandberk-yazi-arasi-yeni-reklam

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-18

Bu noktadan tekrar kanyonda yukarıya yürümeye devam ediyor ve çok daha çarpıcı güzelliklere tanıklık ediyoruz. Büyük şelaleden sonra kanyon iyice daralıp susuzlaşıyor, ışık kaybolup karanlık hal alıyor ortam. Bu daha etkileyici ama aynı oranda ürkütücü geliyor. Buradan yaklaşık 300-400 metre daha giderek başka bir açıklığa-düzlüğe ulaşılıyor. Buradan sonra gelen geçilemez blok aynı zamanda kanyonun 2. bölümünün de sonu olarak kabul ediliyor. Bu alandan geri dönüp geldiğimiz güzergahı takip ederek geri dönüp kanyondan çıkarmaya karar veriyoruz. 

 

Bu ana kadar tırmanarak, yüzerek ve bata-çıka geldiğimiz onca mesafeyi bu kez inerek tamamlayacağız. Bu da işin bir başka çileli tarafı oluyor. Merdiven tam anlamıyla kurtarıcımız oluyor. Yoksa inmek mümkün değil. Zira halat kullanmak için emniyet halkaları olan boldlar burada olmadığı için halata girerek inmek mümkün olamıyor. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-19

Rehberlerimizin daha evvelki tecrübeleri bu konuda işimizi çok kolaylaştırıyor, hatta güvenli iniş çıkışıdenizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-20mızı sağlıyor. Yine sulara atlayarak yüzerek ve boğazımıza kadar batarak geri dönüyoruz. Bir de kötü sürpriz yaşıyoruz kanyondan çıkışımıza az kala. Zor bir inişte iyice uzattığımız merdivenimiz kırılıyor. Bu kez halatı merdiven tamir etmekte kullanıp, kanyonun çıkış noktasına ulaşıyoruz.

 

Son düzlüğe indiğimizde nefes alıyoruz. Nihayet ısınabileceğiz. Bu alanda ateş yakmak için odun ve çalı çırpı toplayıp ateş yakıyor, ısınıyoruz. Bu günlerde şehrin 40 derecelerde kavrulduğunu düşünmemize rağmen ateş yakarak ısınmak durumu çok iyi özetliyor aslında. Şimdi zamanın adı 31 Temmuz 2016... 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-21
Isınmanın ardından kanyon girişindeki mağara ağzına sakladığımız giyecek çantalarımızı alıp uygun yerlerde kıyafetlerimizi değiştirip vadiden yukarı aracımıza doğru tırmanıyoruz. Kısa süre sonra sıcakta yanmaya başlıyoruz. Bir saat önce soğuk su içinde titrerken şimdi kan ter içinde çalılılardan geçip aracımız ulaşarak yemek yemeyi hayal ediyoruz. 

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-22

Günün sonunda bir güzel sürpriz yaşıyoruz. Bizi bu kanyonda gezdirenlerden ve aynı zamanda tüm yaşamı buralarda geçen Zeytinköy Yaylası’nın sakinlerinden Arif Başkaya yayladaki Kocaçınar Dibi mevkiinde bir gün önceden hazırladığı mangallıklarla ve yaylada yetişen sebze- meyveleriyle bize yemek ikram ediyordu. Tabii ki pişirip servisini bizim yapmamız gerekiyordu.

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-23

İşte bu her şeye değerdi. Bize müthiş bir hediyeydi bu aynı zamanda. Yaşadığımızdan öğrendiğimiz henüz değerlerini unutmayan yurdum insanlarının varlığıydı.
Bu etkinlikte bize en çok emek veren Ergun Yıldırım ve Arif Başkaya ile arkadaşlarına çok teşekkür ediyoruz.

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-24

Eğer kanyonlara merak varsa ve eğer kendinize güveniyorsanız, önlemlerinizi alarak ve mutlaka rehber eşliğinde bu güzelliği görüp heyecanı yaşayabilir, kentin kucağında sanki yağmur ormanlarının bir bölümündeymiş hissine kapılabilirsiniz.

İyi geziler…

denizli-kanyonda-nefes-kesen-macera-zeki-akakca-25

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-h

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-h

Denizli’ye bürokrat, yönetici, işadamı ve hukukçu olarak hizmet verenlerden derlediğimiz fotoğraf kareleriyle geçmiş zamana gidiyoruz. İyi seyirler…

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-4
TOPLANTI ÖNCESİ ANTRENMAN
Yıl 1978… Büyükşehir Yasası ile birlikte lağvedilen İl Genel Meclisi toplantıya hazırlanıyor. Önce Vali M. Emin Dündar’ı ziyaret eden üyeler, daha sonra İl Genel Meclisi toplantısının yapılacağı salonu yaya olarak gidiyor. Aynı zamanda meclisin başkanı olan Vali Dündar da çalışma arkadaşlarına bu yürüyüşte eşlik ediyor.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-2

İŞADAMLARI BİR ARADA
Denizli Belediyesi binasının üst katında uzun yıllar hizmet veren Denizli Sanayiciler Bankacılar ve İşadamları Lokali’ndeki bir etkinlikte sohbet ederken yakaladığımız Mehmet Ekizler, Taşdan Kardaşlar, Önder Saraçoğlu, Bekir Urganlıoğlu, Ufuk Semercialbaz ve İbrahim Demireren’den bu pozu rica ettik. Onlar da bizi kırmadı.

gecmis-zaman-olur-ki-yeni-haber-arasi

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-22

BİRAZ MÜZİK
“Yoğun tempoda çalışmaya tamam da arada bir eğlenceye de zaman ayırmak gerekir” diyen işadamları İsmail Basmacı ve Nevzat Şarkaya’yı görünce deklanşöre dokunduk. Hayli eski olan bu fotoğrafı sizlerle paylaşırken, dostları da yad ediyoruz.

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-14
KONUŞMACIYI PÜR DİKKAT DİNLİYORLAR
İşadamı Musa Kazım Manasır, Denizli Ticaret Odası eski Başkanı Nail kalemci, Denizli Ticaret Bosası eski Başkanı İlter Panayır ve İşadamı Ekrem Kayaoğlu, katıldıkları bir etkinlikte kürsüdeki konuşmacıyı pür dikkat dinlerken…

denizli-gecmis-zaman-olur-ki-16-08-2016-32

KAVAK ÇİFTİ
Denizli’de bir dönem siyasetin etkin isimlerinden olan Avukat Ali Kavak ve sivil toplum kuruluşmarında görev alan eşi Sefa Kavak’ın dans ederken yakaladık. E bu durumda onları fotoğraflamak kaçınılmazdı, biz de öyle yaptık

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0
denizli-gecmis-zaman-olur-ki-24082016-hBu hafta sizlere geçmiş zamana yolculukta iş dünyası, bürokrat, finans sektörü, hukukçu, diş hekimi ve eczacılardan oluşan kareler sunuyoruz… BİRAZ MÜZİK, BİRAZ DANS… Bir dönem Denizli’de eğlence mekanlarını saysanız bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Bu nedenle de gittiğiniz yerlerde tanıdıklarla karşılaşmak, sohbet edip, birlikte eğlenmek mümkündü. İşte böyle anlardan birisi Dişhekimi Mehmet Çomut ve eşi Gülçin Hanım’ı müziğin ritmine kendilerini kaptırmış dans ederken...

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ…

$
0
0
denizli-gecmis-zaman-olur-ki-31-08-2016-hBir kolaj yaptık siyah-beyaz ve renkli fotoğraflardan. Kente vali ve belediye başkanı olarak hizmet eden isimlerden işadamlarına, gazetecilerden bürokratlara karelerle geçmiş zamanda yolculuğuna hazır mısınız? DUAYEN GAZETECİ’NİN VALİ BEY’LE DİYALOĞU Denizli’de yaşayan en eski gazetecidir Erol Özbal. Uzun yıllar Denizli gazetesinin sahipliğini, Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlığını yaptı. Aynı zamanda çok az sayıda gazetecide bulunan “basın şeref kartı” sahibidir Erol Bey. 1978-1979 yıllarında Denizli Valiliği...

DALAMAN ÇAYI YOLCULUKLARI

$
0
0
ic_kapakDalaman Çayı için düşündüğümüz projeyi hazırlamaya ancak fırsatımız oldu. TMMOB Denizli İl Koordinasyon Kurulu’nun sağladığı destekle hazırlandığımız çalışma planı çerçevesinde gezilerimizi bir aydır sürdürüyoruz. Daha da devam edecek. “Toroslardan Akdeniz’e Dalaman Çayı” başlıklı dizi yazımızın ilk bölümünü bu gün yayına veriyoruz. Bundan böyle, her hafta Perşembe günlerini yayına ayıracağız.  DOĞA VE KÜLTÜR YAZILARI ÜZERİNE DÜSTUR Çoğumuz Gezi Direnişi döneminde, muhtelif yazarlar tarafından “Sivil İtaatsizlik”...
Viewing all 548 articles
Browse latest View live